10

129 18 12
                                    

"EN BÜYÜK KAYIP"

Uykunun verdiği mahmurlukla gözlerimi araladım. Kendimi iyi hissetmiyordum. Yataktan kalktım güçlükle. Yanı başımda duran telefonu aldım. Saat sabahın beşiydi. Uyumamıştım daha doğrusu uyuyamamıştım.

Üstümü çıkardım. Yeni boktan bir güne daha kucak açmıştım. Aman ne iyiydi!

Banyoya girdim. Aynada kendime bakmadan direkt duşa girdim.

Suyu soğuğa ayarladım. Soğuk su bedenimden süzülürken gözlerimi kapattım. Uykuyla uyanıklık arasında gördüğüm o anı bana eski günleri anımsatmıştı. Şu sıralar anıları fazla anımsıyordum.

Ve bu rahatsız ediciydi.

&

Bir şort ve üstüne kuru kafa baskılı bir tişört giyerek evden çıktım. Düşüncelerimi dağıtmak adına koşmalıydım. Üniversitede olduğum zamanlar spora fazla önem veremiyordum. En azından tatilde biraz spor yapabilirdim.

Zaten önceden Ayaz ve Batuyla konuştuğumuz gibi iki haftalığına tatile çıkmayı düşünüyorduk. Bu daha kışın planlanmış bir tatildi. Son olanlardan sonra Batu gelmek ister miydi bilmiyordum ama gelse güzel olurdu.

Düşüncelerimden sıyrılmak adına kulaklıklarımı kulağıma taktım ve müziği son sese ayarladım. Anca bu son ses düşüncelerimin hızını kesebilirdi.

Belki

&

Ne ara deniz kenarına geldiğimi bilmiyordum. Etrafta pek insan yoktu. Zaten olsa da umurumda değildi.

Yorulduğumu hissediyordum. Etrafıma bakarak yürümeye başladım. Ta ki o küçük büfeyi görene kadar. Boşaltılmıştı. Büfeye doğru yaklaştım. Kapısında bir kilit vardı. Birden hafif bir rüzgar eserek yanağımı yalayıp geçti. O an yemin bile edebilirim onun kokusu burnuma geldi.

Ya deliriyordum ya da aşık oluyordum.

İlk seçenek daha güzel geliyordu.

Ona aşık olamazdım. Kimseye aşık olamazdım. Aşk aptallıktı. Bir aşk evliliği sonucu doğmuş olan ben aşkın ne kadar berbat bir şey olduğuna tanık olmuştum.

13 yıl önce...

Anaokulundan çıkmıştım. Servisçimiz Osman amca evimin önünde beni indirmişti. Küçük ve heyecanlı adımlarla eve koşuyordum. O an hayatımda son defa tam anlamıyla mutlu olduğum tek andı.

Evin kapısını çaldım. Annemin kapıyı açmasını bekliyordum ama o açmamıştı. Mini etekli, yüzü boyalı bir kadın açmıştı kapıyı. Şaşkındım. Annemin nerede olduğunu düşündüm. İçeriye doğru yürüdüm. Çantam hâlâ sırtımdaydı. Bırakmaya niyetim yoktu.

Babamı gördüm. Salonda oturuyordu. Elinde bir kağıt tutuyordu ve başı yana eğikti.

Onun yanına yaklaştım çekinerek.

"Annem nerede?" Diye sordum.

Ayağa kalktı aniden. "Annen yok artık duydun mu?" Diye bağırdı. Gözlerimin yandığını hissettim. Hıçkırıklara boğuldum. Annem, benim meleğim artık yok muydu?

Babam salondan çıktı. Odasına doğru gidiyordu. O boyalı kadın da mutfaktaydı. Yere düşen kağıdı aldım. 6 yaşında olabilirdim ama okumayı yazmayı biliyordum. Annem öğretmişti. Pek iyi yazamıyordum ama en azından okuyabiliyordum.

Kağıdı küçük ellerimle kavradım. O sırada o kadın başımda dikiliyordu. Az önce mutfakta değil miydi?

"Ne yapıyorsun?" Diye sordu.

"Bunu okuyacağım" diyerek kağıdı gösterdim. "Ama yazılar karışık. Sen bana okur musun?"

Kağıdı elimden aldı.

Okumasını bekliyordum ama beklediğim gibi olmadı. Kağıdı ortadan ikiye yırttı.

Kağıdı eliden almaya çalıştım. Bir yandan da ağlıyordum.

"Artık annen benim Sarp. İsmim Alev sen bana anne de diyebilirsin."

Elindeki iki parçaya ayrılmış kapıdı kaptım.

"Sen benim annem değilsin! Sen iğrençsin!" Sırtımda çantam elimde annemin yırtık mektubuyla koşarak evden kaçtım.

Ağlıyordum.

Canım hiç yanmadığı kadar yanıyordu.

Yere düşsem beni yerden kaldıracak bir annem yoktu artık. Bunu o gün iliklerime kadar hissetmiştim.

Acı zaten dibine kadar hissetmek değil miydi?

Forget It // Texting (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin