Ellerimdeki kanlara bakıyordum ifadesiz gözlerimle. Canım acımıyordu. Hiçbir şey hissetmiyor, hissedemiyordum. Ölesiye korktuğum iğneyi elimin üstünde görmeme rağmen, korkmuyordum. Ya da ağlamıyordum. Çünkü beni sakinleştirecek bir Jungkook yoktu yanımda.
O, yoğun bakımdaydı.
Saatlerdir yoğun bakımdaydı.
Buraya gece gelmiştik. Geldiğimiz gibi ameliyata alınmış, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ameliyattan çıkmıştı. Hayati tehlikesi devam ediyordu, o yüzden yoğun bakıma alınmıştı. Ve doktor, her şeye hazırlıklı olmam gerektiğini söylemişti.
Ölmese bile, yürüyemez demişti.
Yürüyemez demişti resmen. Yılların dansçısına, hayatı danstan ibaret olan çocuğa yürüyemez demişti.
Yemin ederim Jungkook bunu bilse, hayatta kalmaya çalışmazdı bile. Yıkılırdı. Kaldıramazdı. Kabullenemezdi. Hayattan, danstan zevk aldığını belirten parlak gözleri sönerdi, gülümsemezdi. Buna o kadar emindim ki, bir an keşke ikimiz de ölseydik demiştim. Artık acı çekmeyelim istemiştim.
Ellerimde kuruyan kana bakmaya devam etmiştim. Yıkamayacaktım. Her ne kadar kötü bir anı hatırlatsa da, şu an elimde Jungkooktan kalan son kalıntılar bunlardı. Kıyafetlerini, acil müdahale sırasında kesmişlerdi. Doğal olarak da çöpe gitmiştiler.
Yaslandığım duvar sırtımı acıtırken serumumun bağlı olduğu demiri tutmuş ve oradan destek alarak yürümeye başlamıştım. Birkaç adımda kapalı pencerenin önüne geçip kanlı elimi ve alnımı cama dayamış ve derin bir nefes vermiştim.
"Uyan." demiştim sessizce. "Bizim için, uyan"
Dudaklarımdan dökülen tek cümle bu olmuştu. Sadece o an değil, hiç kimsenin sorduğu soruya cevap vermemiş, günlerce susmuş, sadece kimsenin olmadığı zamanlarda gelip bu iki cümleyi kurmuştum günde bir kere.
Beklemiştim.
Günler geçmişti.
Yine beklemiştim.
Günler geçiyordu.
Bekliyordum.
Günler geçecekti.
Yine bekleyecektim.
Gözlerine tekrar bakabilmek için ne kadar uzun sürerse sürsün, bekleyecektim. Sonsuza kadar bekleyebilirdim.
Gözlerinin kapalı olduğu her saniye, neden benimkiler açık diye düşünüyordum. Orada olmayı hak etmiyordu. O harikaydı. Jungkook harikaydı. Sıcak gülümsemesiyle bütün acılarınızı unuttururdu size, güldüğünde kırışan göz çevresi ayrı bir sevimlilik katıyordu ona. Öpme isteği uyandıran dudaklarından bir tane olumsuz cümle duyamazdınız mesela. Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama, her seferinde olaylara pozitif bakabiliyordu. Tartışmalarımızda alttan alan taraf oydu. Çekilmez biriydim, Jungkook beni dize getirmişti.
İlk başta sürekli tartışsak da onu yaraladığımı farketmiştim. Onun sorun olarak görmediği şeyleri gerçekten abartmış, herkesle çok iyi olduğu için ona sürekli kızmıştım. Üzülüyordu, ama benim yanımda değil. Eve gittiğinde, buluşmalarımızın sonrasında ben gittiğimde. Yani benim olmadığım herhangi bir yerde üzülüyordu. Ama kesinlikle ben varken yüzü bir kez olsun düşmemişti. Hayat doluydu o. Kendisinin bu boktan hayatı sevdiği yetmezmiş gibi, bana da sevdirmişti. Yüzümü güldürmüş, bana yaşam enerjisi vermişti.
Onun sayesinde girmiştim ilk arkadaş grubuma. Onun sayesinde çılgınlıklar yapıp kendimi aşmış, doyasıya kahkaha attırmış, gençliğimi yaşattırmıştı bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
skyrocket; taekook
FanfictionEllerimi tut, gözlerimin içine bak ve ağlamanı durdurup tekrar et Jungkook. "Kendimi seviyorum" 05.09.2018