14: Final [2/2]; Can you heal me?

12.8K 937 707
                                    

-2 ay sonra-

"İşte, bu da anahtarınız. Eğer evle ilgili bir sorun olursa verdiğim numaradan bana ulaşabilirsiniz"

"Çok teşekkür ederim efendim, iyi günler"

Hayatımda ilk defa Jungkook haricinde birine ve bir demir parçasına bu kadar büyük bir aşkla baktığımı itiraf edebilirdim sanırım. Gözlerimden kalp fışkırıyor, ellerim heyecandan titriyordu. Jungkooku ilk öptüğüm zamandaki gibi hissediyordum. İçim içime sığmıyordu, mutluluk saçıyordum etrafa.

Aynı zamanda gururlu da hissediyordum. Çünkü bu anahtar, benim geleceğimdi ve ben geleceğimi tırnaklarımla kazıyarak kazanmıştım. Düşmüştüm, batmıştım ama kalkmıştım sonunda. Kalkmış ve
başarmıştım. Gözlerimin dolduğunu inkar edemezdim. Çünkü gerçekten mutluydum. Bir anahtara bakıp ağlayacaksın deseler bir tarafımla gülerdim ama oldu işte. Emek verince, bir anahtara bakıp bile
ağlayabiliyormuşuz.

Bu neyin mi anahtarıydı?

Evimizin.

Jungkook ve benim, yani bizim, hayatımızın geri kalanını birlikte geçireceğimiz küçük ama sıcak yuvamızın anahtarıydı.

"Beyefendi" Koluma dokunan parmaklarla birlikte irkildiğimde bana şaşkınca bakan gözlere gülümsemiştim.

"İyi misiniz?"

"İyiyim" demiştim daha çok gülümseyerek. "Çok iyiyim hem de"

Adamı şaşkın bakışlarıyla arkada bırakıp gülümseyerek yürümeye başlamıştım. Jungkookun aklı bende olmalıydı. Bugün ben gidemediğim için babasıyla birlikte hastaneye gidecekti. İlk defa onu hastaneye
yalnız gönderiyordum. Bunun burukluğunu hissettiğinin farkındaydım ama elimdeki bu anahtar, ona bütün üzüntüsünü unutturacaktı, buna emindim.

Jungkook artık yürüyebiliyordu. Elbette kontrollere, kas gücünü artırmak ve ağrılarını azaltmak için fizik tedaviye devam etse de bir sorun yoktu. Çok uzun süre ayakta kalmak veya uzun yollar yürümek dışında hiçbir sorunumuz yoktu. Tamamen iyileşmişti ve gerçekten hayata geri dönmüş gibiydi.

Samimi bir şekilde gülümsüyordu artık, ben söylemeden dışarı çıkmayı teklif ediyor, her fırsatta yürüyüşe çıkmak istiyordu. Ben de yorgun da olsam onu kabul ediyor, her istediğini yapıyordum.

Ben hala gece işinde çalışıyordum. Evet, fazlasıyla yoruluyordum fakat bir şekilde idare ediyordum. Biraz zayıflamıştım, biraz da gözlerimin altı çökmüştü ama olsun. Mutluydum. Gerçekten mutluydum.
Yorgun olduğum için yavaş adımlarla yürümeye devam ettiğim sırada telefonum çalınca hemen almış
ve açmıştım.

"Neredesin?" Demişti Jungkook biraz kırık bir sesle. "En azından çıkışa gelirsin diye düşünmüştüm"

"Özür dilerim bebeğim" demiştim mutlu olduğumu sesime yansıtmamaya çalışarak. Yanlış anlamasını istemezdim ama bunu becerememiştim tabi ki.

"Keyfin yerinde sanırım" demişti mırıldanarak. "Bu mutluluğunu neye borçluyuz?"

"Bir nedeni yok" demiştim inanmayacağını bilsem de. Tahmin ettiğim gibi inanmamıştı.

"Hiç öyle durmuyor ama neyse. Ne zaman eve geleceksin?"

"Üçe doğru anca gelebilirim güzelim"

"Taehyung, yorgun değil misin? Sormak istemiyordum ama cidden bu kadar önemli olan şey ne?"

"Eve gelince konuşuruz tamam mı? Şimdi otobüse binmem gerek. Seni seviyorum"
Böyle yaparak onu üzdüğümün farkındaydım ama uzatırsa da dayanamaz söylerdim. Gerçekten büyük bir sürpriz olmasını istiyordum.

skyrocket; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin