9: Sick of the lack of signal

6.7K 710 386
                                    

Aşk anlatılmayacak bir duyguydu.

İnsanın beyninin çalışma yönünü tam tersine çevirirdi. Yapmam dediğin her şeyi teker teker yaptırır, çok sevdiğin şeylerden uzak durdururdu. Hisleri uçlarda yaşatırdı. Ya dünyayı başımıza yıkar ya da dünyaları bize verirdi. Ortası yoktu. Gri olamazdı yani. Ya siyahtı ya da beyaz.

Aynı zamanda aşk, dengesizdi.

Bir anda dünyalar senin olabilirdi. Mesela kötü hissettiğin bir anda gelen sevgi dolu öpücük sana dünyaları vermişler gibi hissettirirdi. Bunun tam tersi olması durumu da vardı tabi.

Benim için aşk, acıydı.

Aşk gülmek değildi benim için. Mutlu olmak değildi. Herkesle mutlu olurdunuz. Herkesle gülüp eğlenir, eğlencenin, huzurun dibine vururdunuz. Aşık olduğunuzu anlamak mümkün değildi. Çünkü kalpti bu. Her şeye hızlanırdı. Sizi öpen biri karşısında elbette heyecanlanırdınız. Size dokunan biri olduğunda kalbiniz teklerdi mesela.

Ama o herhangi birinden ayrı kaldığınızda acımazdı canınız. Onu kaybetme korkusunu tüm hücrelerinizde hissedemezdiniz. Ondan uzakta kaldığınız her saniye aklınızda dolaşmazdı tüm anılarınız. İsmini duyduğunuzda kalbiniz burkulmazdı. Canınız acımazdı çünkü aşık değildiniz. Ama eğer canınızın acıdığını hissediyorsanız, evet, bu aşktı.

Özlemden gözlerinizin dolmasıydı aşk benim için. Dakikalar önce yanında olduğun kişiden uzak kaldığın andan itibaren onu özlemekti. Onu başkalarıyla gördüğünde canınızı acıtmasıydı aşk. Yeri geldiğinde gecelerce ağlatan bir kaç kelimelik cümleydi. Soğuk davrandığında kıvranmaktı, bir şey mi yaptım diye düşünmekti.

Onu gördüğünüz her an, kalbinizin acımasıydı aşk. Bir öpüşünün akciğerlerinize olan acı baskısıydı. Gözlerinden düşen damlaların kalbinize akıp sizi boğmasıydı.

Aşk benim için acıydı. Aynı zamanda acıya katlanmaktı.

Jungkook benim için acıydı. Ama ben tereddüt bile etmeden tüm dikenlerine sarılmıştım. Kanatmıştı beni defalarca. Ama sarılmaktan vazgeçmemiştim. Geçmezdim de.

"Jungkook" demiştim derin bir nefes vererek. "Bunları aşmıştık"

"Aşmadık" demişti sinirle. "Görmüyor musun? Hiçbir bok olmuyor. Hala yürüyemiyorum. Hala tekerlekli sandalyedeyim. Hala canım acıyor ve hala ölmek istiyorum. Hiçbir bok değişmiyor. Kaçıncı ay bu? 4 mü?"

"Saçmalıyorsun" demiştim önüne oturarak. "Gayet ilerleme kaydettik. Kötü düşünmeyi bırak artık. Ayrıca, ölmek istiyorum da ne demek?"

"Böyle yaşayamam ben" demişti kararlı bir ifadeyle. "Bu şekilde, tekerlekli sandalyede yaşayamam"

"Bu şekilde yaşamayacaksın zaten" diyerek ellerini ellerimin arasında almış ve dudaklarıma götürmüştüm. Sinirliydi. Kendine çok sinirliydi. Sinirden yüzü dahi kızarmıştı. "Biraz sakin ol lütfen hayatım"

"Nasıl sakin olayım?" Demişti anında gözleri dolarken. Sinirlenince ağlardı Jungkook. İçli içli ağlar ve benim de canımı yakardı. "Burada oturmak istemiyorum artık"

"Çok az kaldı sevgilim" diyerek parmak uçlarını öpmüştüm. "Çok çok az kaldı. Benim için sabret. Olur mu? Benim için. Lütfen"

"Böyle söyleme" diyerek ellerini çekmek istese de izin vermemiştim. "Eğer başaramazsam daha çok yıkılırım. O yüzden benden bir şeyler bekleme. Başaracağımı düşünüp umutlanma. Seni de hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum"

"Sen?" Demiştim şaşkınca kaşlarımı kaldırarak. "Beni? Hayal kırıklığına uğratacaksın?"

Sessiz kalmıştı. Buna o kadar çok inanıyordu ki, sessiz kalmıştı.

skyrocket; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin