5: I'm breathing

7.9K 868 418
                                    

"Hazır mısın?" Demiştim tutacaklarından tutarak onu kapıya ilerletirken.

"Hayır." Demişti gergince. "Kesinlikle hayır"

"Hazırsın" demiştim eğilerek yüzümü görmesini sağlarken. Dudaklarına ıslak bir öpücük bıraktıktan sonra eklemiştim. "Şimdi, daha çok hazırsın"

"Taehyung.."

"Biz çıkıyoruz!" Diye sevinçle Bayan Jeon'a seslendiğimde bizi onaylamıştı. Yanımıza gelmemişti çünkü ona bunu ben söylemiştim. Eğer gelirse ağlardı, ve bununla birlikte Jungkook daha da duygusal olurdu çünkü. O yüzden gelmemesini tembihlemiştim. Sağolsun kabul etmişti.

Kapıyı açarak ayakkabılarımı giyinmiş ve Jungkooku da evden çıkarmıştım. Dolu olan gözlerine bakarak kocaman gülümsediğimde titrek bir nefes vermişti.

"Korkma" demiştim güven verircesine omzunu sıkarken. "Her şey çok güzel olacak. Güven bana"

Bir şey demediğinde sessizce onu ilerletmeye başlamıştım. Gergindi ve birini görme korkusuyla etrafa bakıyordu sürekli. Ona yapacağım süprizi görünce ne yapacaktı çok merak ediyordum.

Ben gülümseyerek ilerlemeye devam ederken onun oldukça sıkkın olan ifadesi modumu düşürse de bunun doğal olduğunu bildiğimden takılmamaya çalışmıştım. Onu mutlu edeceğime inanıyordum çünkü.

Jungkookların evi sahile yakın olduğu için kısa sürede vardığımızda adımlarımı yavaşlatarak derin, sesli bir nefes almıştım.

"Nefes al" demiştim gülümseyerek onu sabitleyip önüne geçerken. "Derin bir nefes alalım beraber" diyerek elini tuttuğumda bakışlarını ellerimize indirmişti.

"Jungkook, yapma böyle güzelim" demiştim elinin üzerini okşayıp. "Manzaraya bak, her bir santiminde farklı bir anımız olan yola bak ve gülümse. Neden ölümcül bir hastalığa yakalanmış gibi davranıyorsun?"

"Anlamıyorsun" demişti sessizce. Dolu gözlerini etrafta gezdirmişti. "Her bir santiminde olan anılarımız benim de aklımda. Mesela ilk defa sondan dördüncü bankta öptün beni. Yanında rezil olduğum ilk anda da buradaydık. İlk defa parmak uçlarımdan öptüğün gün de burada, çimenlerde oturuyorduk. Yüzlerce kez beni kovaladın burada, yüzlerce kez koştuk, yürüyüşe çıktığımızda illa ki buraya uğradık. Ama o zaman bacaklarım vardı. Yürüyebiliyordum. Elinden tutup bir çocuk gibi önden yürüyebiliyordum. Koşabiliyordum. İstediğim zaman ayağa kalkıp sana sarılabiliyordum. Hatta ilk birlikte olduğumuz zamanlarda parmak uçlarıma yükselmek zorunda kalıyordum sana sarılmak için. Ama artık hiçbirini yapamıyorum. İstediğim zaman sana sarılamamak nasıl bir duygu, biliyor musun? İstediğim zaman oturduğum yerden kalkamamak iğrenç bir his. Bunu asla anlayamazsın. Anlamanı da istemiyorum zaten." demişti kendini zorla tuttuğu için kısık çıkan sesiyle birlikte.

Gözleri dolu doluydu, burnu ve dudakları kızarmış, gözlerindeki damarlar belli oluyordu. Benim de ondan bir farkım yoktu tabi. Haklıydı. Onu asla tam olarak anlayamayacaktım. Ama çabalıyordum işte. Elimden bu kadarı geliyordu.

"Özür dilerim" demiştim sessizce. "Elimden geleni yapmaya çalışıyorum"

"Özür dileme" demişti bir eli yanağımı kavrarken. "Kötü bir şey yapmadın. Aksine teşekkür ederim. Baksana, senin sayende nefes alıyorum"

Sözlerine karşı burukça gülümseyerek ona yarım yamalak sarılmıştım. Başımı boynuna gömerek kokusunu derince içime çekmiştim. O da bir elini saçlarıma yerleştirmişti.

"Sevgilim" demiştim boynunu öptükten sonra. "Gelecekteki eşim" dediğimde heyecanlandığını, dudaklarımın altındaki şah damarının atışlarından anlamıştım. Jungkookun kalbini hızlandırmak, hayatta yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biriydi. Bir diğeri ise, onu gülümsetmekti.

skyrocket; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin