--
Vücudum şokla kasılırken başımın döndüğünü hissetmiştim. Gözlerim kapanmasın diye uğraşsam da buna tabi ki engel olamamıştım. Gördüğüm son şey Jungkookun ağlayan suratı olurken, duyduğum son şey ise babamın kurduğu sikik cümleydi.
"Orospu çocuğu demek ha? Bakalım orospu olan annem mi yoksa senin engelli sevgilin mi?"
--
Bazen sesimizi duyuramayız kimseye.
Canımız sanki dünyanın en çok acı çeken insanıymışız gibi hissettirircesine acır ama duyuramayız çığlıklarımızı. Söylemek istediğimiz ama dudaklarımızdan dökülemeyen her sözcük, derin çizikler atar bedenlerimizin farklı ama en hassas olan noktalarına. Kendisinin kanaması yetmiyormuş gibi eski yaralarımızı da kanatır o sırada. Bu sefer hepten sessizleşir, donakalırız olaylar karşısında.
Ben de aynı bu durumdaydım şu anda. Gözlerim yerde baygın yatan, yüzünden kanlar boşanan bedendeydi. Gözümü bir kez dahi kırpmadan baygın bedeni izliyor, etraftaki ölüm sessizliğinden ilk defa rahatsız oluyordum.
Tekerlekli sandalyeye düştüğümden beri ilk defa kalabalık bir yerde olmak istemiştim. İlk defa birilerinden yardım istemek için çabalamak istemiştim. İlk defa onu zorla sakin bir yere getirdiğim için kendime kızmıştım.
Bütün bu ilklerimin yanında belki de milyonuncu kez kendine lanet etmiştim tabi. Ayağa kalkıp Taehyungu o adamın elinden alamadığım için kendime milyonuncu kez lanet etmiştim.
Kulaklarının uğuldaması geçmeye başlarken fark etmiştim Bay Kim'in üzerime doğru geldiğini. Titreyen ellerim, donan eklemlerim ve düşünmeyi kesen beynimyüzünden ifadesiz bir suratla, yalpalayışını ve dizlerinin üzerine düşüp oturduğum sandalyeye tutunmaya çalışışını izlemiştim. Kolumu koyduğum yerlerdeki ellerini itsem yere düşeceğini biliyordum fakat bunu yapacak gücüm yokmuş gibiydi.
Tüm enerjim Taehyungun suratından damla damla firar eden kanlarla birlikte bedenimden firar etmişti sanki. Konuşacak gücü dahi bulamıyordum kendimde.
O sırada hissetmiştim çenemdeki acı verecek kadar sıkı olan tutuşu. Ne olmuştu bilmiyorum ama yüzüme yaklaşan yüzünü görünce birden enerji patlaması yaşamış ve her ikimizi de şaşırtarak ona sağlam bir yumruk atmıştım. Beklemediği için ve içinde olduğu sarhoşluk durumu yüzünden sertçe yere düştüğünde insanların dikkatini çektiğimizi fark etmiştim.
Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesi verdiğim gibi görüş alanım tamamen buğuyla kaplanmıştı. Mecburen aldığım nefes cam kırıkları gibi boğazıma, akciğerlerime batarken sevgilim için titreştirmiştim nasıl kullanıldığını unuttuğum ses tellerimi.
"L-lütfen" diyebilmiştim zorlukla. "Yardım edin"
Sesim yüksek çıkmamıştı. Beni duymuşlardı onu da bilmiyordum fakat kolumda yumuşak bir tutuş hissetmiştim. İrkilerek bakışlarımı istemeye istemeye sevgilimden çekip yanımdaki adama çevirdiğimde Bay Kim'i sıkıcı tutan insanlar olduğunu görmüştüm. Ayrıca birkaç kişi sonunda Taehyungun baygın bedeninin yanına ulaşmış, ambulansı aramıştı.
"Hey" demişti kolumu sarsan adam. "İyi misin? Bir şeyler söyle"
"B-ben iyiyim" demiştim titreyen bir elimi zorla kaldırıp Taehyungu işaret ederken. "Ama o iyi d-değil. Yüzü k-kanıyor ve b-bayıld-"
"Sakin ol" demişti kolumu hafifçe sıkarken. "Tamam mı? Sadece sakin ol. Anlatmana gerek yok. Şimdi ambulans gelecek. İkiniz de iyi olacaksınız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
skyrocket; taekook
FanfictionEllerimi tut, gözlerimin içine bak ve ağlamanı durdurup tekrar et Jungkook. "Kendimi seviyorum" 05.09.2018