Hastane köşelerinde öylece bekliyorduk... Ne yazık ki Ayas'ın vurulduğunu ailelerimiz öğrenmişti.
O adamı vursaydım Ayas'a bir şey olmayacaktı. Benim önüme atlamayacaktı.
Ağlamaktan bitap düşmüştüm. Annem ile babamın beni sakinleştirmek için sözleri duymuyordum bile... Yere oturmuştum. Dizlerimi başımın hizasına getirip başımı kollarımın arasına sıkıştırdım. Su Peri yanıma oturdu. Sarıldığını hissedince başımı kaldırdım.
Su Peri'nin hali de benden farklı değildi.
"Lütfen Ayas'a bir şey olmasın..." kelimeleri döküldü dudaklarımdan. Ne söylediğimi ben bile duymamıştım.
Ama anlamıştı.
"Hiçbir şey olmayacak. Kanseri yendi. Daha bir çok kaza ve kurşunu atlattı. Bunu da atlatacak. Göreceksin."
Şu an söylediklerine kendisi bile inanmadığını biliyordum.
Kafamda bir sürü düşünce... Kanser mi? Ne yani? Ayas kanseri mi yenmişti? Bir sürü kaza ve kurşun mu? Bu kurşun ilk değil miydi. Bundan kurtulamayacağını biliyordum. Kurşun tam olmasa da kalbine yakın bir yerlerdeydi. Kurtulması imkansız gibi bir şeydi. Saatlerce bekledik. Bekledik... Bekledik...
Miraç da kötü görünüyordu. Perende atmayı bırakıp o da yanımıza oturdu.
"Bir tane kurşunla kardeşim hiçbir zaman yıkılmaz."
Doktor ameliyathaneden çıktı. Üçümüz de bir anda ayağa kalktık. Hepimiz doktorun ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorduk.
"Çok kan kaybetti. Kurşunu çıkardık. Ameliyat başarılı geçti. Ama... Uyanması uzun sürebilir. Ve hala risk var."
"Ne zaman görebiliriz?" dedim.
"Asel siz misiniz?" diye sordu doktor. Nasıl anlamıştı?
"Evet..."
"Ameliyattan önce sizin isminizi sayıkladı. Ve... 'Asel dikkat et!' gibi şeyler söyledi. Sizin önünüze atlamış olmalı. Değil mi?"
Başımı evet anlamında salladım. Göz yaşlarım sel olup aktı. Elimin tersi ile onları sildim.
"Aslında sadece aile yakınlarını odaya alabilirim. Ama... Eğer izin verirseniz Asel girsin."
Annesi elimi tuttu. Gözlerimin içine baktı. Hiç ağlamamıştı. Mavi gözlerinden bunu anlayabiliyordum. Çok güçlüydü. Onun yanında kendimi aciz gibi hissettim.
"Sen gir. Eminim senin sayende oğlum iyi olacak güzel kız." dedi. Sarıldı. Ben de ona sarıldım. Sanki ondan güç almıştım.
"Hemşire hanım sizinle ilgilenecek. Geçmiş olsun." diyerek yanımızdan uzaklaştı.
●●●
Ayas'ın odasına girdiğimde öylece uyuyordu. Uyurken bebek gibiydi. Nedense ilk defa görmüş gibi şaşırmıştım. Gözyaşlarım da benden bağımsızdı. Ağzı hafif aralandı. Uyuyordu. Uyuduğuna emindim.
"Asel... Asel... Asel dikkat et..." diye sayıklıyordu. Doktorun dediği gibi...
O kabusu tekrar tekrar gördüğüne emindim. Ben de gözümü kapattıkça tekrar tekrar görüyordum çünkü o kabusu.
Yanına oturdum. Elini tuttum.
"Ben iyiyim. Korkmana gerek yok. Sayende iyiyim. Seni seviyorum. Lütfen uyan... Lütfen... Seni affettim Ayas... Sen iyi ol... Sen yeter ki iyi ol..."
Gözümden akan damlalara engel olamıyordum.
"Ben de seni seviyorum..."
Ayas'ın mavi gözleri ile karşı karşıya geldim. Gözlerini açmış bana bakıyordu. Üstelik... Anladım ki gözlerinde pırıltı vardı. Aynı anne ve babamın birbirlerine baktıklarında olduğu gibilerdi. Acaba bende de var mıydı gerçekten?
"Ayas... Neden önüme atladın?" dedim duygusuzca. Sormamam gerektiğini de biliyordum. Beni sevdiğini biliyordum. Tam özür dileyecekken:
"Çünkü seni seviyorum." dedi. Gözlerinde yaş birikmişti. Beni seviyordu işte. Canını neden enim için tehlikeye attığını da açıklıyordu.
Başımı önüme eğdim. Bunu ona yapan bendim. Benim yüzümden bu haldeydi.
"Biliyor musun? Başta korkmuyordun."
"Çünkü... Sen vardın yanımda. Ama sen o adamı vurunca... Çok korktum. Ve 'vur' deyince... Siz madem o kadar çok adam öldürüyorsanız... Hapse neden girmiyorsunuz?"
İfadesiz bir şekilde gülümsedi.
"Yalnızca kötü adamlar hapse girer." dedi.
Ben de gülümsedim. Eğilip öptüm. Hafifçe inledi.
"Canını mı yaktım?"
"Hayır..."
"Hani bana yalan söylemeyeceğine dair söz vermiştin?"
"Evet."
"O zaman... Neden yalan söyledin?"
"Yalan söylemedim. Sen beni öptüğün için ve bana dokunduğum için istemsizce çıkan bir inlemeydi o. Yani buna hazır değildim."
"Habersiz öpünce insan inliyor mu?"
Güldü. Ben saf gibi anlamamıştım. Anlayacağımı da sanmıyordum.
"Beklemediğim anda böyle öpünce hoşuma gitti."
"İnsan hoşuna giden bir şey olunca mı inliyor o zaman?"
Benim çocukça sorularım bitmezdi.
Bu sefer ufak bir kahkaha attı.
Hemşire içeri girdi.
"Ayas Bey uyanmış. Uyandığı gibi keyfi yerine gelmiş sanırım. Sizi normal odaya alabiliriz artık." dedi.
Hemşireye döndüm. Gülümsedim.
"Teşekkür ederiz." dedim.
●●●
Ayas'ı yoğun bakımdan normal odaya almışlardı. Ve şimdi... Hepimiz de onun odasındaydık.
Ayas'ın dediğine göre kurtarıcı meleği bendim.
Benimle göz göze geldi. Gülümsedi. Benimle konuşmuyor, ama gülümsüyordu. Bu bile yeterdi bana aslında. Yeter ki iyi olsun.
Babamın ısrarı ile eve gittik. Sadece babam vardı yanımda hastanede.
Ayas uzun bir süre hastanede kalacaktı. Ve yarın okullar başlıyordu. Ve benim içimden hiç okula gitmek gelmiyordu. Ayas ile kalmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babasının Kızı "Hayal gücü geniş olanlara..."
Teen FictionMavi gözlerini mavi gözlerinden alamıyordu genç adam. Tek aşık olduğu o gözlere bakıyordu şimdi. Oysa ki aşka inanmıyordu. Ne olmuştu şimdi? Korkmuştu aslında aşktan. Ama onu tanıyınca korkmaması gerektiğini anladı. İlk aşkı Asel olmuştu. Ayas t...