Etrafımda hiç bir varlık net görünmüyordu. Sadece o ve ben göz gözeydik. Merakla acaba ne diyecek diye düşünüyordum. Şu an ölmek yada yaşamak vardı. Bir süre gözlerimiz birbirine kenetlendi. Yaşam durmuş gibi nefes almayı unutmuştum.
"Tabii" dedi.
İstediğim buydu. Şimdi şansımı zorlamalıydım. Cesaretimi topladım. Ama gerisi gelmiyordu.
Kısmi felç olmuştum. Zaman kazanmak yada kendimi toplamak için çare olarak: " Caddenin karşısına parka doğru geçelim." Dedim. Kabul etti. Şu an her şey çok iyi gidiyordu. Patlamaya hazır volkan gibiydim. Aşk itirafımın her kelimesi akan kızgın lav olacaktı. Yanardağ kaynıyor ama bir türlü dışarı akmıyordu. İçimdeki enerjinin ateşini söndürecek işte şu an karşımda destansı güzelliğiyle duran kızdı. Ona hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Gözleri bal rengi gözlerinin bebeğine bakınca yine hipnoz olmaya başladım. Nefesini hissetmek ayrı sihir , bakışları bir başka büyü, bu nasıl güzellikti. Aşkımı körüklüyordu. Haykırmak istiyordum.Seni çok seviyorum demek için ne engelim vardı. Lanet olası şeytan görüyor ve dilimi tutuyordu sanki... İblis halime gülüyordu. Kuranda bahsettiği gibi: "O sizi bilmediğiniz yerden görür" Nihayet ağzımdan çok zor olsa da ilk cümle çıktı:
"Ben ... ben sizi çok beğeniyorum."
Yine kısa bir sessizlik ilk tepkiyi bekliyorum. Yüz hatlarında bir gülümseme başladı. Evet meleğim gülümsüyordu. Gözlerini hiç gözlerimden ayırmadı. Etki alanına girmiştim. Eminim hiç bir erkek ona böyle aşık bakmamıştı. Beğeniliyordu ama ama bu genç aşkın doruğundaydı. Ona saygı duyuyordu. İçinden: "Şimdiye kadar hiç bir erkek bana böyle aşk ilan etmedi." diye düşündü. Üstelik bu genci çok hoş bulmuştu. Yeşil gözlü,ince bıyıklı ,siyah saçlı , beyaz tenli bu adam karşısındakine sevdayı damarlarına kadar hissettiren biriydi. Aşkın mesajını almıştı. Saf ve temizdi. Zamana gereksinimi vardı. İyice tanıması gerekiyordu. Yaşam için eğitim planları vardı. Aklından en uygun kararı seçti. Şimdi uygulama anıydı:
Konuşmama devam ettim: Yaklaşık bir hafta önce sizi gördüm.Çok beğendim. Evinizi öğrendim. "
Kısa bir duraklama anında:
"Evet biliyorum" dedi.
Heyecanım bir türlü yatışmıyordu. Kendimi gevşetmek için kafeteryada tanıştığım onunda arkadaşı olan Tıp öğrencisinin verdiği bilgiler geldi. Dayanılmaz bir baskı içindeydim. Ana konuya girmek için sakin olmalıydım. Sohbet etmeyi denedim:
"Kafeteryada siz yanımıza geldikten sonra hakkınızda merak ettiklerimi öğrenmeye başladım. Çalışkan bir öğrenci olduğunuzu ve İstanbul'da geçmişte yaşadığınızı öğrendim. "
Konuştukça açılmaya başladım. Güler yüzlü ,samimi hali rahatlatmıştı. En çok korktuğum söyleyemediğim , s harfine takılıp dilimin peltek olmasıydı. Onun daha ileri kronik aşaması hızlı konuşmam ve anlattıklarımı anlamayanların bir daha sormasıydı. Panik halinde gözlerim patlar. Ağzımdan tükürükler çıkarsa rezil olacaktım.
Tane tane konuşmaya dikkat edip , büyük dilimi kıvırıp ufaltmaya çalışıyordum. Yoksa damağıma sürtüp , konuştuklarım anlaşılmaz hale gelecekti. Ne yazık ki seni seviyorum cümlesinin ikisinde s harfi vardı. Şeni şeviyorum demek işin en zor tarafıydı. Eminim buna kız çok gülecekti. Zaten ondan sonra yüzüm kızaracak yerin dibine girecektim.
Konu İstanbul'dan açıldı:
"Ablam İstanbul Fatih'te yaşıyor. Eniştem belediyede çalışıyor. " dedi. O zaman hemen sözüne karışıp: "Biliyor musun ben Fatih'te yaşadım. 1979 Eylül İzmir'e geldim" dedim. Hayretle şaşırdı. 'Kader acaba bizi orada neden tanıştırmadı?' diye düşündüm. On yaşında güzel bir kızı ancak parka götürüp çikolata alırdım. Başını okşardım. gözümün önünden bunlar geçti. Demek zamanı şimdi uygundu.
Bana kendisini anlatıyordu. Zevkle dinliyordum. Onu tanımak çok hoşuma gidiyordu. Gözlerim güzel yüzünden hiç ayrılmıyor ziyafet çekiyordu. Duygu dolu hisler kalbime akıyordu:
"Suadiye 'de doğmuş , dokuz yaşına kadar orada yaşamış, Büyük Çiğli lisesinde şu an okul birincisi olarak mezun olmuş"
O konuşurken nasıl çıkma teklifi yaparım diye plan yapıyordum. Fırsat kolluyordum. Bu güzellik benim olmalıydı:
"Üniversitede hangi bölümü istiyorsun" diye sordum. İçimden ,'inşallah Dokuz Eylül İktisadi İdari bilimler , işletme der ' diye düşündüm. Ağzından ilk çıkan söz işletme oldu. İçim sevinçle coştu ama İzmir marşı ile başladı sonra cenaze marşı çaldı kulaklarımda...
"İşletme ... Boğaziçi üniversitesi"
İçimi bir sızı kapladı. Tam istediğim kızı bulmuş iken sonra bakalım çıkma teklifimi kabul edecek mi? diye kaygıya kapıldım. Sevmek ne zordu be...
Onu caydırmak için :
"Dışarıda okumak çok zor" dedim.' Belki aklına girip bu dışarıda okumak sevdasından döndürürüm.' diye düşündüm. Bu kızı İstanbul'da kaparlardı. Okul birincisi olduğu için kontenjandan rahat kazanırdı.
İkna etmek için korkutmak istedim. "Dışarıda okurken atılan çok oluyor" dedim.
Bir irkildi. Güzel yüzünü korku sardı.:
"Ah... Boğaziçi'nden birde ya atılırsam ." dedi. Başarılı olmuştum. Şimdi sıra çözüm getirmekti.
"Ben İşletme İzmir'de okuyorum. Hem derslerine yardımcı olurum. " dedim.
"Ama ben okul birincisiyim" diye bu olanağı kaçırmak istemediğini anlatıyordu.
Ne kadar çaba göstersem bile dışarıda okumayı aklına koymuştu. 'Bu engeller arasında severek ayrılmadık mı' şarkısı aklıma geldi. İlk engel başlamadan ortaya çıkmıştı. Ben uzun vadeli bir aşk peşindeyim. Elinde üniversite tercih sıralaması vardı. Yine şansımı denemeye devam ettim:
"Üniversite tercihlerinizi yazmakta yardımcı olmak isterim." dedim. Belki bir kaç İzmir tercihi yaptırırım diye düşündüm. Sonra Kendimi toparladım. 'Ya ben daha çıkma teklifinde hala bulunmadım' Yine hortum gibi içim fırtınayla dolmaya başladı. Ve o cümle ağzımdan birden çıktı:
"Benimle çıkar mısın?"
Yine etrafım sis, Her şey etrafımızdan serap gibi kayboldu. Yalnızca o ve ben vardım. Güzel yüzüne bakıp trans haline geçtim. Gülümseyerek gözlerimin içine baktı. Biraz sonra söyleyecekleri aşkımızın kaderini çizecekti. Yüzümde hayır deme diyen yalvarır bir ifade vardı.
Düşüncelerim isyana yakındı. Sakın korktuğum şeyi söyleme, yıllardır seni aradım. Yapma bu aşkı geri çevirme ne olur. İçimde köklenmiş aşkı sökme, biz yeni versiyon Kerem ile Aslı gibiyiz.
Yıkma ruh dünyamı dertlerimden beni uzaklaştır. Sen seversen hiç bir zorluk artık beni yıkmaz.
Ne üvey baba, ne yetim olmak ne parasızlık , bekletme artık aşkım dem aldı. Tadını çıkar. Söyle artık o çok beklediğim kelimeyi söyle, sadece başını evet anlamında sallasan bile olur. Yeter ki...
Aşkıma karşılık ver. Durma neden öyle bakıyorsun çok mu zor evet demek. Geçmeyen korkunç bir zaman sanırım yaşam durdu. Haydi ne olur söyle artık...
Güzel yüzüne imbat tatlı bir serinlikle vuruyordu. Sarı saçları aşkım gibi tel tel dağılmıştı. Bal rengi gözlerinden ayıramadığım gözlerim artık yaşarmaya başlamıştı. Güzel dudakları aralandı.
Bu güzellik aşkımıza sahip çıkacaktı. Öyle olmalıydı. Aralanan dudaklarından çıkacak sesi bekliyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gerçek bir aşk
RomanceGerçek bir aşk hikayesidir. Olaylar yerler isimler değiştirilmemiştir. 1986 yılı hatıra defterinden alındığı için hikaye kahramanı 24 yaşındadır. Olaylar ve duygular yazarın o anki canlı duygularıdır. Romantik bir tarzda yazılmıştır. Sevgili ara...