Kapımıza gelen kahvaltı menüsüyle uyanmıştım. Çalan kapıyı hafif bir dokunuşla açtım ve gelen kahvaltı menüsünü içeriye aldım. Ellerimi yüzümü yıkayıp geldiğimde Berrak yeni uyanmış ve gelen kahvaltı menüsünü masaya dizmişti.
"Oo günaydın külkedisi." dedim, Berrağa bakarak.
O da gülümseyip "Günaydın." dedi. Beraber masaya oturduk. Ben gözlerimi zeytin tabağıma dikerken Berrak da bana bakıyormuş, ben farkında değildim.
"Ne oldu düşüncelisin yine" diye sordu.
"Hiçç.. Babam aramış."
"Reddetme listesine alsana."
Onaylar şekilde kafamı salladım. Berrak telefonuna bakıyordu. Sonra kafasını kaldırdı ve bana döndü.
"Arasam mı ev sahibini?"
"Ara tabii. Gidelim bakmaya."
Berrak ev sahibinin numarasını çevirdi ve aramaya başladı. Biraz çaldıktan sonra adam açmıştı.
"Merhaba."
Berrağa hoparlöre almasını işaret ettim, o da aldı.
"Buyrun."
"Mustafa Kaleli'yle mi görüşüyorum?"
"Evet, nasıl yardımcı olabilirim size?"
"Trabzon merkezdeki satılık eviniz için aramıştım ama."
"Ha evet. Bakabiliriz isterseniz."
"...."
"...."
Berrak sanırsam evin adresini alıyordu. Biraz daha konuşup kapattıktan sonra ona bakarak;
"Ee gidiyor muyuz?"
"Evet, hadi çıkalım."
Altıma mini bir kot şort üzerime de salaş bir tişört geçirmiştim. Oteldeki eşyalarımızı almamıştık. Çünkü henüz şuan evi alıp almamakta kararsızdık.
Otelin önünde duran taksilerden birine bindik ve gideceğimiz adresi şoföre söyledik.
Berrak bana dönüp;
"Ev işini bir halledelim. Sonra mobilya bakmaya gideriz."
"Tamam." dedim.
Ama aslında herşey tamam değildi. Herşeyi Berrağa yıkamazdım. Ona destek çıkmam gerekiyordu.
Ev sahibinin tarif ettiği adrese gelmiştik. Almayı düşündüğümüz evin önündeydik artık. Berrak kapıyı çaldı. Birkaç dakika bekledikten sonra kapı bize açılmıştı ve buyur edilmiştik. Kapıyı açan orta boylu, göbekli, mavi gözlü bir adamdı.
"Buyrun." dedi, mavi gözlü adam.
Bizde onun bu nezaket davranışından dolayı "minnettarız." dermişcesine gülümsedik ve içeri geçtik. Evi incelemeye başlamadan adam bize elini uzattı.
"Ben Mustafa Kaleli."
İlk önce adamın elini berrak sıktı.
"Bende Berrak Aras."
Daha sonra adam bana baktı. Erkeklerle tokalaşmayı sevmezdim. Babamdan sonra da her adama güvensizdim zaten. Mavi gözlü adamın elini sıkmadan konuştum.
"Bende Nefes Aras."
"Tanuştuğuma memnun oldum, bacum." dedi, adam bize bakarak. Sanırım aslen Trabzonluydu. Şivesi farklıydı çünkü. Bizde gülümseyip evi gezmeye başladık. Gerçekten ev çok kullanışlı ve konforluydu. Tabi bizim için ne kadar bunlar önemli olsada asıl önemli olan kafamızı sokacak bir evimiz olmasıydı.
"Ne ikram edeyum size?" dedi, yine adam aynı nezaketlikle.
Berrak da "bir çayınızı alırız." dedi, gülümseyerek.
Adam telefonundan birini aradı.
"Ahmet bize 3 çay getir oğlum." dedi ve kapattı.
Bize dönüp;
"Nerelisunuz bacum?" diye sordu.
"Biz İstanbulluyuz. Ancak buraya yerleşmemiz gerekti, yabancıyız."
Adam şaşkın gözlerle bize bakıyordu.
"Ee nerede kalaysinuz?"
"Otelde." dedi, Berrak gelen çayını yudumlarken.
"O zaman bugünlük bizum misafirumuz olun. Hem sözleşmeyi de imzalayup ortadan çikaruruz."
Berrak bana baktı. "Ne desek?" dermişcesine suratıma bakıyordu. Bende kaşlarımı indirip gözlerimi kapattım. "Evet." dediğimi anlamıştı.
"Olur."
"O zaman gidelum hayde."
Önden biz arkadan mavi gözlü adam kapıyı kitleyip geliyordu. Bana öne oturmamı işaret etti. Bende Berrağın öne oturmasını istedim. Arka koltuğa geçtim. Erkeklerle kurduğum iletişim zayıftı. Evet, Mustafa abi kötü birine kesinlikle benzemiyordu. Ama ben kimseye güvenemiyordum, mesele bu.
Araba yavaşlamaya başladığında kocaman bir konağa gelmiştik. Konağın önündeki sarı saçlı küçük kız koşarak arabaya doğru geliyordu.
"Babaa!!!"
Mustafa abi arabadan inip küçük kızı kucağına aldı ve saçlarını okşamaya başladı. Bizde Berrak'la arabadan yavaşca inip konağa doğru yürümeye başladık. Mustafa abi arkasını dönüp;
"İşte burasu da bizum Kaleli konağu." dedi, Mustafa abi.
Demek ki ailecek burada kalıyorlardı. Yeni insanlarla tanışmak hem güzel hemde korkutuycu.Kocaman kapısı olan konaktan içeri girdiğimizde iki tane 20 yaşlarındaki erkekler mutfak masasında oturuyorlardı. Arkası dönük yemek yapan bir abla ve koltukta oturan yaşlı bir teyze vardı. Kapıdan girmemizle hepsi bize döndü.
"Abi hoşgeldun." dedi, ikililer.
Arkası dönük olan abla da birden dönüp bizi görünce öylece kaldı.
"Mistafam hoş...gel...dun." dedi, abla.
Bütün dikkatleri üzerimize çekmiştik.
Koltukta oturan yaşlı teyze bize çok kötü bakıyordu.
"Mistafa! Bunlar da kim?!" dedi, yaşlı teyze.
"Ana bi dur da, anlatacağum."
"Bencede anlatmalisun mistafam." dedi, abla bize bakarak.
"Hani bizum satamadiğumuz ev vardu ya, bu kizlar o evi almak isteyi." dedi, tekrar mustafa abi.
Birkaç adım attım ve koltukta oturan yaşlı teyzenin elini sıktım. Daha sonra da sırayla "merhaba." dedim, herkese.
"Hee bende sandum ki..." dedi, o abla.
Ne sanmıştı bizi ? Mustafa abinin kırıkları falan mı ? Tövbe yaa. Sanırım Mustafa abi'nin karısıydı.
Bize gülümsedi.
"Ee gı gelun da bi yardum edun bağa."
Bu samimiliğe karşı kendimizi alakoyamadık ve Berrak'la ablanın yanına gittik.
"Ben Asiye Galeli, Mıstafam'ın karisuyum. Bir de uşağum var, aha o da balum. Gaynanamu hiç sevemedum, sevemeyrum."
Berrak'la ikimizde birden gülmüştük.
"Ee gı ne güleysunuz anlatsanuza, siz kimsunuz?"
Ben Nefes Aras. Trabzon'a yeni geldik." dedim.
Berrak da hemen arkamdan tanışmak için can atıyordu.
"Bende Berrak Aras."
"Hee siz gardeşsinuz." dedi, Asiye abla.
"Yok, kuzenim o benim." dedim.
"He anladum." dedi, tekrardan.
Sonra tabakları masaya taşıdık ve oturduk.