Giriş

30.7K 1K 306
                                    


•••

Hava puslu ve karanlıktı. Yağmur son hızıyla camı dövmeye devam ediyordu. Her damla bir diğerine karışıp pencere pervazından aşağı akıyor, gözden kayboluyordu.

Odadaki ışık loştu. Cam masanın üzeri darmadağındı.
Odanın mistik havası daha da ağırlaşırken genç adam düşünceli bir ifadeyle önündeki kahveden bir yudum aldı. Acıydı. Şeker kullanmazdı. Tıpkı hayatı gibi kahvesi de kapkaraydı.

Önündeki saman kâğıdından yapılma zarfı parmaklarının arasında çevirdi.
Açsaydı, yine ahu gözlü kızı görseydi. Senelerdir içinde hiç dinmeyen aşkına bir kor parçası da o atsaydı, ne kaybederdi ki?
Hayatından ne eksilirdi?

Hiçbir şey eksilmezdi de o senelerdir kimselere açmadığı kalbi yine yeni yetme veletler gibi atmaya başlardı. Büyük bir kararlılıkla önündeki zarfı tek yırtışta açtı.

İşte bu kadar!
Karşısındaydı işte... Ahu gözleri öylesine güzeldi ki adamı hapseder cinstendi. Hele o gözlerini çehreleyen uzun kirpikleri yok muydu, bir ok misali adamın kalbine batıyordu.

İnce, uzundu. Saçları beline kadar uzanıyordu. Ne beyaz tenli ne de esmerdi. İnce ve uzun yüzü güzelliğine güzellik katıyordu. Öyle ki ona her baktığında ondan daha güzel bir kadın olamayacağını düşünüyordu.

Aslında bu saplantılı sevdası üç sene öncesine dayanıyordu. İş için birkaç aylığına Roma'ya gitmişti. O gün öyle öfkeliydi ki şiddetinden âdeta yer sarsılıyordu.
Belindeki silahı çekip de önüne gelenin kafasına sıkmamak için kendini zor tutmuştu.

Elbette böyle bir şey yapmamıştı ancak sinirini de kusamadığından bulunduğu plazayı terk edip adamlarının kendisi için ayarladığı evin yolunu tutmuştu.

Evin kapısından içeri girdiğindeyse yaptığı ilk şey kenarda duran vazoyu duvara fırlatmak olmuştu. Ne yaparsa yapsın siniri geçmeyecekti.

Üzerindeki ceketi çıkarıp kenara fırlattıktan sonra kravatını da çıkartıp bir kenara savurmuştu. Biraz rahatlamak için adımlarını pencereden tarafa çevirmişti.

Hava almanın iyi geleceğini düşünmüştü. Pencereye birkaç adım kala perdenin açık kaldığı kısımdan görebildiği kadar bir yansıma fark etmişti.

Beline salınan karamel rengi saçlar bakışlarına takılınca perdeyi tamamen açıp kolunu pencere pervazına yaslamıştı. Arkası dönük bir kız görmüştü.

Neden bilmiyordu ancak birdenbire siniri geçivermişti. Kızın rüzgârdan bir sağa bir sola savrulan saçları onu sanki hipnotize etmişti.

Gözlerini onun üzerinden bir türlü alamamıştı. Birden yüzüne saçma bir gülümseme yayılınca kendine hayret etmişti.
O, gülmezdi. Kara gözleri görenleri korkuturdu. Yüzünün en son ne zaman güldüğünü hatırlamıyordu.

Lise yıllarında mı? Hayır, daha da küçüktü. Zaten pek de gülmesini gerektirecek bir hayat yaşamadığından hatırlamıyordu bile en son ne zaman gülümsediğini.

Genç kız, oturduğu yerden kalkıp elindeki kitabı masanın üzerine bırakınca bütün dikkatini tekrar ona vermişti.

Pencereden tarafa döndüğü anda odanın içini garip bir gümbürtü doldurmuştu. Adam merakla etrafına bakmıştı. Ne televizyon açıktı ne de radyo... Evde de kendisinden başka kimse yoktu.

Etrafını kontrol etmeyi bırakıp bakışlarını tekrar pencereden tarafa döndürünce aynı gümbürtü tekrar duyulmuştu. Ancak bu defa sesin kaynağını uzakta aramamıştı. Başını aşağı doğru eğince elini de istemeden kalbinin üstüne koymuştu. Öyle hızlı atıyordu ki sesi resmen kulaklarında uğuldamıştı.

Sen Ölme Diye || Berna AslıhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin