Acı, ne büyük birşeydi böyle. Bir dağ kadar ağır. Bir kurşun kadar can alıcı.
Hira duyduklarıyla yerinde buz kesilirken. O güzel gözlerinden bir damla yaş süzülmüştü dudaklarına doğru.
Hira...Kimseye zararı olmayan içi merhametle dolu Hira.. Ama herkes sanki and içmiş gibi ondan umutlarını, tebessümünü almaya yemin etmişti. Karnında ki canlı ona aitti nasıl böyle bir düşünceye sahip olabilirlerdi. İçi yanıyordu. Duydukları içinde ki tüm umudu, sevgiyi, güveni kaybettirmişti sanki. Oysa sıtını dayadığı dağ gibi babasıydı.
Gitmeliydi. Nereye gideceğini kime sığınacağını bilmiyordu ama artık burda duramazdı. Bir zamanlar kahkahasının yankılandığı bu konaktan göz yaşlarını içine akıtarak gitmeliydi. Karnın da taşıdığı o minik beden kimden olursa olsun ona aitti. O onun bebeğiydi. Kimse onu alamazdı. Nasıl ki Hira Ömer Uçar'ın kıymetli ama acıya gömmek üzere olan kızıysa oda onun göz bebeği olacak minik yavrusuydu.
Çökmüş olduğu yerden göz yaşlarıyla kalktı. Adımlarını arka bahçeye doğru çevirirken artık burada yeri olmadığını çok iyi anlamıştı. Onşar eski Hira'yı istiyorlardı ama artan o kızdan geriye hiç birşey kalmamıştı.
Konağın arkasına geldiğinde her zaman bahçede olan merdiveni almış duvara dayamıştı. Bu merdiven, yıllar önce ceza aldığın da onun konaktan kaçması için en yakın arkadaşıydı. Şimdi ise onu en büyük cezasını kabullenmeyip kaçmasına yardımcı olacaktı.
Göz yaşları bir biri ardına akarken koluyla silip sarı elbisenin eteğini topladı genç kız duvara dayadığı merdivenle
"Gitmeliyim.. Burdan gitmeliyim"
Çıktığı merdivenden duvara oturmuş ayaklarını dışarı sarkıtırken inmeye çalışarak duvarın boşluklarına ayağını sıkıştırarak zorda olsa inebilmişti. Eskisi gibi çevik bile değildi.
Yaşlı gözleri koca konağa son kez baktı.
"Kim kimi affetmeli bilmiyorum ama.. Ben artık kimseyi affetmek istemiyorum.. Ben artık kimseyi istemiyorum.. Ey konak bir zamanlar birbirimize bağlı iki dostken şimdi birbirine yabancı iki düşmanız!" demiş
Ardına bakmadan koşarak uzaklaşmaya başlamıştı. Nereye kime gittiğini bilmiyordu. Sadece koşuyor.. Koşup içinde ki yangını söndürmeye çalışıyordu. Koştu.. Koştu.. Ayakları yine her zaman geldiği o dağın başına gelmişti.
O kadar yorulmuştu ki bedeni, gözlerinin uzaklara daldığı yerde dizlerinin üzerine düşmüştü Hira. Şimdi hıçkırarak ağlaya bilirdi. Hatta bağıra bağıra bile ağlaya bilirdi. Kimse neden diye de sormazdı.
Tutmadı kendini de hıçkıra hıçkıra elinin altında ki toprağı sıka sıka ağladı. Dağlar ,topraklar uçan kuşlar onun acısını işitmişti bugün.. O bügün canından çok sevdiği babasını abisini kaybetmişti. Kimsesizdi. Bir başına ve yalnızdı artık..
Ondan canını almak isteyip birde koca yalana batıracakları Hira olmayacaktı. Kimse ondan bebeğini alamazdı. Alamayacaktı da!. Acıya gömülecekti ama o bebeği için mücadele edecekti. Kimsenin hayatını düzüne sokmak değil kendi hayatında olan bebeğinin yaşamını düzene sokacaktı o..
~~
"Ömer ağam! Ömer ağam! Hira yok"
Ömer ağa oturduğu yerden hışımla kalktı.
"Ne dersin sen havva kadın nasıl yok!"
"Her yere... Her yere baktım.. Hatta ahıra bile baktım yok!"
Fatma kadının yüreğine acı saplanırken dün gece geldikleri düğünün yorgunluğuyla kızının yanına uğramadığı gelmişti aklına biran da. Oysa sabah kalktığında yanına uğrayacaktı nasıl da unutmuştu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR
Novela Juvenilİntikama esir kalan Ruhsuz bir adam.. Adamın esir kaldığı mecburiyette, nefessiz kalan bir genç kızın hikayesi.. ~~ "Sende onlara oyun oynayacaksın Vedat efendi.. Onların kızını hamile bırakıp ihanet nasılmış göstereceksin!" Kapkara gözlerini Ağit a...