Okunu germiş hedefe kenetlenmiş bekliyordu.Derin bir nefes aldı ve okunu fırlattı. Tam belinden vurduğu dağ keçisi sendeleyerek yere devrildi.
-İyi atıştı Mel.
-Teşekkürler. Bizimkilerin bunu görünce akılları çıkacak.
Mel dağ keçisinin ön toynakları ve arka toynaklarını birbirine bir halat yardımıyla bağlayıp,sırtına alarak kampa doğru Ed ile birlikte yola koyuldular. Sık ormanda yavaş yavaş yürüyerek kampa ulaştılar. Girişte bekleyen nöbetçilerin Mel in sırtındaki dağ keçisine aç bakışlarının arasından sıyrılıp yemek çadırına bıraktıkları keçinin ardından. Onlara verilen görevleri tamamlamak üzere teğmenin yanına gittiler.
-Efendim bilenecek kılıçları getirdik. Söylediğiniz gibi.
-Aferin,Ed bunları tek başına halledebilirsin sanırım. Mel,Cron seni bekliyor.
Mel,şaşırmıştı acaba neden çağrılıyordu. Yanlış bir şey mi yapmıştı? İki katlı taş binanın önüne geldi bina yıkıldı yıkılacaktı ama aynı zamanda etraftaki en lüks bina da buydu. Kapıdaki iki nöbetçiye selam vererek içeri girdi. Duvarda asılı birkaç tabloya yürürken kısa bir göz atarak merdivene ulaştı. Hızlı adımlarla yukarıya çıktı ve Cron un odasının olduğunu bildiği ahşap kapıya yöneldi.Kapıya iki kere tıklayıp"İçeri gir."sözünü duyduktan sonra ahşap kapıyı iterek açtı.
-Yaklaş genç asker karşıma gel.
Cron camın kenarındaydı eski ve yıpranmış olan masasının etrafından dolanarak elleri arkasında birleşik bir şekilde Mel in karşısına dikildi.
-Efendim,bir kusur mu işledim?
-Ne? Öyle bir şey değil,hayır. Sana önemli bir görev vermek istiyorum.
Mel'e sol eliyle geri çekil işareti yaptıktan sonra ilerleyerek az önce Mel in durduğu yerin hemen arkasındaki eski dolaba yöneldi. Dolabın en altındaki paslı bir kilitle kilitlenmiş olan rafını cebinden çıkardığı anahtarla açtı ve içinden Mel in daha önce görmediği bir mühürle mühürlenmiş olan yıpranmış bir parşomen çıkarttı.
-Bunun ne olduğunu biliyor musun?
-Hayır bilmiyorum efendim.
Cron durdu ve hafif gülümsedi. Fazla gülmezdi Mel anlam veremedi. İki adım Mel in sağına doğru geldikten sonra elindeki parşomeni dik tutarak konuştu.
-Yani,Kameron parşomenini bilmiyorsun öylemi?
Mel in kalbi hızlı hızlı atmaya başladı demek Ed in söyledikleri doğruydu. O buradaydı.
-Ta*Tabi ki. Biliyorum efendim.
-Güzel. O zaman onu canın pahasına bile olsa Kameron'a geri götürmeni isteyeceğim. Kameron'da yaklaşık 80 kişilik bir Asi kampı var. Oraya götürmelisin. Yanına iki atlı koruma daha vereceğim. Çok kişi dikkat çeker.
Cron elindeki parşomeni Mel e doğru uzattı.
-Bunu yapabilir misin?
Mel neden Cron'un kendisini sıradan bir askeri seçtiğine anlam veremese'de her gün aç yatmaktan kurtulup terfi alma umudu onu mest etmişti. O an neden seçildiğinden çok neler yiyebileceğini düşünüyordu. Dizlerinin üzerine çöktü ve sağ elini Cron'a doğru uzattı.
-Bana güvenebilirsiniz efendim.
Cron başıyla tamam işareti yapıp gülümsedi.Mel'in elinden tutup kalkmasına yardımcı oldu.
-O zaman vakit kaybetme. Hemen git dışarıda seni bekliyorlar.
Mel selam verip kapıya doğru yöneldi. Ahşap kapıyı tuttu ve kendine çekti tam odadan çıkmak üzereyken Cron arkasından seslendi.
-Bir şey daha.
-Buyurun efendim.
-Oraya gittiğinde seni yanlışlıkla vurmalarını istemeyiz al bunu'da takmalısın.Sancak'da taşımanız mümkün olmayacağından bunu sana veriyorum.
Cron yerde duran büyük sandıktan omzunda Asi arması olan bir zırh çıkarıp Mel e uzattı. Mel,Cron'un elinden zırhı aldı.
-Hayır,tabi'ki istemeyiz efendim.Çok teşekkür ederim
Mel zırh ve parşomen ile birlikte merdivenlerden aşağıya hızlı adımlarla indi. Aşağıda binanın çıkış kapısına yönelirken bir nöbetçi önünü kesti.
-O elindekini şurada giymelisin acele et.Çünkü yolda durup dinlenmeye vaktimiz olmayacak.
Mel nöbetçinin gösterdiği odaya girerek zırhı giydi. Zırh at üstünde gitmeye uygundu çok ağır değil ama sağlamdı. Kılıcını belindeki kılıfına sokarak miferini başına geçirdi. Odadan çıkarak kapıya ilerledi. Az önce ona odayı gösteren asker ile birlikte dışarı çıktı. Dışarıdaki at üstünde bekleyen adama selam verdikten sonra hemen yanındaki boş ata atladı. Binanın yan tarafındaki çadırda kılıçları bileyen ve ona şaşkın bakışlarla bakan Ed e el salladı ve hiç bir şey söylemeden topuklarıyla atın beline vurdu. At kişneyerek koşmaya başladı yanındaki iki asi de atlarını Mel in peşinden sürdüler.☆☆☆
Kamptan ayrılalı 7 saat olmuştu ancak at üstünde 3 günde varabilecekleri Kameron'a Cron'un dediği gibi mümkün olduğunca çabuk varmak istiyorlardı. Mel in önünde yolu bilen asker dönecekleri yerlere varmadan önce eliyle ne tarafa olduğunu işaret ediyor,önceden haber veriyordu. Mel bir dakikalığına arkasına baktığında yerde yatan askeri ve yanındaki boş atı gördü.
-Hey bekle attan düştü. Geri dön yardım edelim.Mel atını durdurdu ve hızlıca geriye silah arkadaşının yanına sürdü.
-Hey beni duyuyor musun?
Atın üstünde sırtından iki ok yemiş ve kafası atın yelelerine düşmüş olan,az önce onlara önden giderek yol tarif eden asi'yi gördü. Saldırı altında olduklarından emindi artık. Hızla atını geriye asi kampına sürmeye karar verdi. Birden ağaçların arasından Mel daha ne olduğunu bile anlayamadan dev bir minator çekicinin arkası ile Mel'in tam yüzüne sert bir darbe indirdi. Artık çok geçti.☆☆☆
Başında korkunç bir acı ama aynı zamanda etrafta'da bir o kadar güzel yemek kokuları vardı. Gözlerini yavaşça araladı. Büyük bir salondaydı her taraf beton ve ihtişamlı tablolarla doluydu etrafta hareketsizce bekleyen bir çok asker vardı. Bir sandalyede olduğunu fark etti ayağa kalkmaya çalıştı ancak ayak bilekleri ve sol elinden sandalyeye bağlı olduğunu fark etti. Önünde bir sofra vardı; sofranın tam karşısında işe bembeyaz saçlı ve sakallı yüzü kırışıklıklardan sarkmış bir adam duruyordu. Adam gülümsedi ve Mel in zar zor anladığı şu kelimeleri söyledi.
-Oh! Hiç kendine gelmeyeceksin sanmıştım hadi toparla kendini, açsın biliyorum yemekten sonra biraz muhabbet ederiz diye düşünmüştüm.
-S*ende kimsin?
-Benim kim olduğumu şuan kafana takma. Yaşlı bir adamla yemek yiyorsun bu kadarını bilsen yeter.
-Neredeyim ben?!
-Çok fazla soru soruyorsun genç adam. Lakin bilmek istiyorsan şuan Serbian'da bulunuyorsun. Afiyet olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asiler Ve Asiller
Fantasyİki sınıf birbirine asla denk görülmemiştir. Belkide bu bir hataydı... Asil bir kral olan Polonius ve asi bir asker olan Mel,ortak kader uğruna neleri göze alabilirler? Sürükleyici bir fantastik maceraya hazır olun! Hikaye gidişatı:Bir asi bir asil...