Yağmur,Atina duvarlarına adeta ağlıyor gibi hafif hafif yağıyordu. Ark'dan gelen köylüler,yardımsever Atinalıların tarlalarında başlarını sokacak bir yer ve karınlarını doyurabilecek yemekler için yağmura aldırmaksızın çalışıyorlardı. Kral Polonius'un emri ile kadeh muhafızları,Arkın genç ve eli silah tutan gençlerini eğitmek için,eskiden Atina askerleri tarafından kullanılan ancak şuan da boş olan eski bir kışlada bütün gençleri toplamışlardı. Polonius'un umudu Kameron'dan gelecek birlik ile birlikte asker sayısını 2000 ve üzerine kadar çıkarmaktı.
Kadeh muhafızlarının generali Ortla elinde tuttuğu kılıcı çelimsiz bir gence uzattı. Bir yerden başlamak gerekiyordu. Genç kılıcı tutar tutmaz ağırlığını kaldıramadı ve kılıcın ucunu yere düşürdü. Ancak sapını bırakmamıştı. Tüm gücü ile kaldırdı ve yalpalayarak doğrulttu. Ortla işinin uzun olduğunu biliyordu. Ancak genç Arklıların istek ve gayretlerinden hiç şüphesi yoktu.
Polonius yağmuru,Atina sarayındaki odasının balkonundan kederli bir şekilde izliyordu. Bir yandan da kızı için küçük bir tahtayı yontarak ona minik bir ejderha oyuncağı yapmaya çalışıyordu. O bu oyuncaklarla oynayacak yaşa gelinceye dek ona bir sürü yapmayı planlıyordu.
Tam o sırada Atina'nın sur nöbetçilerinden birinin çağrı borusu çaldığını duydu.Ve ardından yeşil bayrak kaldırıldı.Bu dost kuvvet yaklaşıyor demekti.Polonius surun ilerisindeki açıklığa baktığında Ark sancaklarını gördü. Kamerondan gelen birlik sonunda haberi almış olmalıydı. Atinaya varmışlardı. Polonius,hemen odasından hızlı adımlar ile çıktı.Kapıda bekleyen nöbetçilerde peşine takıldı. Sarayın bahçesinde her zaman at hazır bulunduruyordu. Bu Poloniusun bir takıntısıydı.Atına bindi ve hızla sur kapılarına sürmeye başladı. O tam sur kapılarına varmıştı ki aynı zamanda sur kapıları da açıldı ve dışarıda bekleyen Ark askerleri de içeriye girmeye başladı. Polonius hızla birliğin yanına gelerek gözleriyle general Lee'yi aramaya başladı. Ama bulamadı.
-Komutanınız nerede?
Askerlerden biri öne çıktı. Atının bohçasına koyduğu bir çuvalı alarak Polonius'un atının önüne geldi. Atından indi ve diz çöktü.
-Kralım. Kameron'a giderken birkaç asi birliği gizlice kampımıza sızıp yumurtaları aldılar.Tekrar yumurtaları almak için onları takip edip yakaladığımız esnada takipçi birliğimiz pusuya düşürüldü ve general Lee o savaşta hayatını kaybetti. Ark'a geri dönerken bir baskın daha yedik ve yumurtalardan 2 si parçalandı.Biride zaten bulduğumuzda parçalanmış vaziyetteydi. Dönüş yolunda ise bizi,gönderdiğiniz birlik yakaladı ve Arkın düştüğünü Atina'da olduğunuzu söylediler.Bu yüzden geciktik.
Polonius un adeta dili tutulmuştu.Titrek bacaklarla atından inerek askere doğru yöneldi.Elindeki çuvalı alarak içine baktı.2 yumurta kalmıştı.Neyse ki onlar sağlamdı.Şimdi alev ejderinin 7 yumurtasından sadece 4 adet kalmıştı.
-Peki ya parşomeni bulabildiniz mi?Ve birlikten geriye kaç kişi kaldı?
Asker yavaşça doğruldu ama Poloniusun yüzüne bakabilecek cesareti kendisinde bulamamıştı.
-Hayır kralım. Parşomenden hiç bir iz yok. Ve birlikte ise sizin habercileriniz dahil 200 den az adam kaldı.
Polonius artık duyduklarını kaldıramıyordu. Çuvalı aldı ve atını dahi unutarak saraya doğru ağır adımlarla yürümeye başladı.
Saraya geldiğinde elinde olan 2 yumurtayı daha önce Ark yıkılmadan getirilen 2 sinin yanına koydu.Etrafına baktı. Kimse yoktu.Yumurtaların önünde dizlerinin üstüne çökerek sessiz sessiz ağlamaya başladı.Bir kralın ağladığını kimse görmemeliydi.Bir kralın vatanını,ordusunu ve umutlarını kaybetmesi kolay bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asiler Ve Asiller
Viễn tưởngİki sınıf birbirine asla denk görülmemiştir. Belkide bu bir hataydı... Asil bir kral olan Polonius ve asi bir asker olan Mel,ortak kader uğruna neleri göze alabilirler? Sürükleyici bir fantastik maceraya hazır olun! Hikaye gidişatı:Bir asi bir asil...