Eşikten attığım ilk adımımla beraber, Ömer'i bornoza sarılı şekilde görmem bir oluyordu. Uzun saçlarını aynanın karşısında sağa sola savuruyordu. Keyfimin kaçık olmasına rağmen gülmeden edemedim.
"Yarın birkaç toka alalım sana. Köşedeki ucuzcuya rengarenk olanlarından gelmiş. Ne diyorsun?"
Aniden durdu ve komidinin üzerindeki ince dergiyi rastgele üzerime fırlattı. Sürahiyi atmamış olmasına şükrettim.
"Tamam, tamam. Alınma öyle hemen."
Elimdeki anahtarı yatağıma fırlatarak, sırt üstü uzandım. Her ne kadar çoğu zaman fikir ayrılıkları yaşayıp, ters düşsekte, Ömer benim en iyi arkadaşımdı. Yerin dibine girmek üzereyken, gökyüzüne yol alabildiğim tek aracı insandı.
Tavana çivilediğim gözlerimde belli belirsiz şekiller oluşuyordu. Her biri anlamsız ve umutsuzdu. Kendime dair kesitler eklemeye çalışıyordum hayattan. Bin parçalık bir Puzzle'a benziyordu ömrüm. Her şey tamamdı. Üstelik resmide biliyordum fakat o son parçayı koyamadığım için, resmî olarak hala bitmemiş sayılırdı. Sahi... Neydi benim son parçam?
"Yarım kalanlarımız tamamlanmadan, asla tam anlamıyla mutlu olamayacağız." Kısa bir süre önce, hüzünlü kimselerden duymuştum.
Düşünceler arası yaptığım seyahatlere dalmışken, daha önce hiç duymadığım bir tını çalındı kulaklarıma. Öyle ki, gözlerimde biriken sıvıyı rahatlıkla hissedebiliyordum. Hızlıca ayaklanarak, birkaç metre ilerideki salona patavatsızca daldım.
Elleri ceplerinde, pencereden dışarı hiç bilmediği uzaklara dalmıştı Ömer. Cama vuran yüzünün gölgesindeki ifade, çalan melodinin onu rahatlattığını gösteriyordu. Keyifle izliyordu yağmuru.
"Sürekli keyfekeder... Ne güzel kandırıyoruz kendimizi. Her gün bir yerlerimiz eşeleniyor. Üstelik daha bir önceki kapanmadan, yenisi çıkıyor. Yine de gülebiliyoruz. Nereye kadar gider ki? Mutlu değiliz aslında biliyorsun değil mi? Sadece rol yapıyoruz. En azından ben öyleyim. Geceleri başımı yastığa koyduğumda hissettiğim şey tam olarak ne biliyor musun? Başkalarının yazdığı senaryoları, ustaca oynuyoruz. Evet... Aynen öyle."
Başımı öne eğerek, ellerimi önümde birleştirdim. Bir şey söyleyemedim. Bunca doğrunun arasında yanlışı arasam da bulamazdım zaten. Hemen yanıbaşındaki yatağa yaklaşarak, usulca oturdum. Derince bir nefesi ciğerlerime doldurdum.
"Haklısın belki... Ama böyle de yaşanıyor işte. Hiç düşündün mü peki? Ya her şey zorlu bir sınavsa? Derdini biliyorum ama hayat bununla bitmiyor. Seni teselli etmeye falan da çalışmıyorum ama bitmiyor işte. Gerçek bu. Ben dahil, kimse yardım edemez sana. Dahası yardımlık bir durumun da yok. Sadece gerçekleri göreceksin. Hepsi bu."
Olduğu yerde yavaşça dönerek, sırtını pencereye yasladı. Dudaklarını büzüştürdü ve kollarını göğüs kafesinde birleştirdi.
"İyi olmaya çalışmak bazen suçmuş gibi geliyor. Çalışmıyoruz da, öyleyiz işte. Bu yüzden aptal mıyız, yoksa saf mıyız bilmiyorum. Bir şeyleri eksikleriyle de olsa kabul etmek ne kadar zor olabilir ki? Mesela sen... Sorumsuzun, umursamazın tekisin. Ama iyi birisin. İyi bir dost. İyi bir insan. Yani... Eksiklikler kötü yapmaz insanı."
Son cümlelerini gülümseyerek söylemişti. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.
"Sen de bazen çok konuşuyorsun. Ama... Evet işte. Sen de öylesin."
Bu tarz akşam sohbetlerini çok sık yapmasakta, olduğu zamanlarda da akıp gidiyordu. Hatta bazen saatlerce sürdüğü zamanlar dahi olmuştu. Karamsarlık ve kasvet yerini kendiliğinden daha normal bir ortama bırakmıştı. Kışın son, ilkbaharın ilk günlerine benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
RomanceHer gidiş bir bitiştir, bunu biliyorum ama her bitiş bir başlangıç değilmiş, öğreniyorum. Olmayan bir şeyin.. Hesabını tutmakla meşgulüm bu aralar. Kurduğum alarmlar, Beş dakikalarla gün atlamış. Ben ise rüyamın en tatlı yerini alamamış, Günleri es...