IV

103 42 62
                                    


"Arkana bak."

Döndüğüm yerde kimseler görünmüyordu.

"Buradayım, görmüyor musun?"

Gelen ses çok netti ve ben geldiği yöne doğru döndükçe, o da kayboluyordu. Dört duvar arasında sıkışıp kalmıştım ve telaşla etrafıma bakınıyordum. Her şey bulanıktı. Seçebildiğim tek şey viraneye dönmüş beton duvarlar ve loş bir ışıktı. Nihayetinde belli belirsiz bir silüete takıldı bakışlarım. Masmavi gözleri karanlıkta kutup yıldızı gibi parıldayan, masum bir silüet... Evet, bu Hira'nın ta kendisiydi. Avuçlarını açmış, yukarı doğru bakıyordu. Aynı yöne devirdiğim bakışlarım, zifiri karanlıktan başka bir şey seçememişti. Ona yaklaşmaya çalıştım. Ben yaklaştıkça uzaklaştı. Nereden geldiği belli bile olmayan damlalar düştü kirpiklerine. Gittikçe hızlanıyorlardı ve sonunda hıçkırarak ağlamaya başladı. Kadife sesi duvarlara çarptı.

"Korkuyorum! Lütfen!"

Bu kez koşmaya başladım. Dünya etrafımda devrediyor gibiydi. Aramızdaki mesafeyi bir türlü kısaltamıyordum. Yalvaran gözlerle bakıyordu. Ben ise çaresizce izliyordum.

********

"Yaman! Yaman!"

Kocaman bir elin bedenimi sarstığını hissettim. Olduğum yerden aniden sıçradım.

"Hira'nın sesini duydum!"

Ellerini iki yana açan Ömer, kara gözlerini uzunca bir süre gezindirdi üzerimde.

"Sen hepten taktın bu Hira'ya ama. Kalk git elini yüzünü yıka. Kan ter içinde kalmışsın. Sonra da çıkalım."

Elimle t-shirtümü ve boynumu yokladım. Gerçekten de su gibi olmuştum. Tek kelime etmeden banyoya girdim ve tam karşımda duran aynaya konsantre oldum. Kalbimin hala hızla çarptığını hissedebiliyordum. Çok uzatmadan musluğu açarak, kafamı buz gibi suyun altına soktum.

Hayatımda hiç olmadığım kadar hevesliydim okula gitmeye. Durakta beklerken, kolumdaki gümüş rengi saati bakışlarımla aşındırmak üzereydim. Çok geçmeden kavşakta göründü mavi minibüs. İlk dersin başlamasına yirmi dakika vardı ve yetişip yetişemeyeceğimden emin değildim. İçimden bunun olmaması için dua ediyordum.

"Titretme şu dizini habire. Ruh hastası mısın nesin!"

Ömer'in bahsettiği şeyin henüz farkına varmıştım. Bilinçsizce titrettiğim dizimin hareketine son verdim.

Kartımı bastıktan sonra, okulun bahçesine uzanan ince, uzun yolda zevkle koştum. Ders ve kantinde oturmak arasındaki ince çizgideydim. Ömer'in arkamdan, "ne koşuyorsun, başka zaman kılını kıpırdatmazsın" diye bağırışlarını duymamazlıktan geldim. Binanın içine girdiğimde ilk katı hızla çıktım ve koridorun tam sonunda hocanın derse girmek üzere olduğunu gördüm. Tam depar atmaya başlayacaktım ki, sonsuz bir gülüşe takıldı gözlerim. Bana gülümsediğini anlamam birkaç saniyemi almıştı. Geniş koridordaki, deri koltukların birinde öylece oturuyordu Hira. Göğüs hizasında tuttuğu kitaplarıyla yüzünü kapatmaya çalışsa da, artık çok geçti. Bedenimdeki ısı kulaklarıma vuruyordu. Geçte olsa fark ettim ki; rezil durumdaydım.

Vazgeçtim hocayı kovalamaktan. Dersten ve o anlık her şeyden. Nasıl yapacağımı bilemesem de, adımlarım kendiliğinden ona doğru götürdü beni. Hızla alıp verdiğim nefesler, az evvelkine göre düzene girmiş sayılırdı.

Yanındaki boş yere oturduğumda uzattığı elini yumuşakça sıktım. Dudaklarında ki gülümseme, yerini mahçubiyete bırakmıştı. Oysa mahçup ve çaresiz olan bendim. Tam olarak nasıl davranacağımı bilemiyordum ve bazı düşünceler arasında sıkışmıştım ki, birkaç el hareketi yaptı. Ne anlatmaya çalıştığını anlayamayınca daha da utandım. Yalnızca gülümseyerek, başımı aşağı yukarı hareket ettirdim.

ARAF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin