Mecnunn ! Oğlum şu elimdekileri dışarıdaki köpeklere verir misin ? Ocakta yemeğim var. Sevgiyle birlikte verin şunları hayvancağızlara.
Gazeteden eve gelmiştim, yatağıma elimde Nazım Hikmet'in şiirlerinin olduğu kitapla birlikte usulca uzanmaktaydım. Bir yandan da yarın ki yürüyüşü düşünüyordum. Çocukların sesi olacaktık. Çocuklara yapılan haksızlıkları, istismarları göz önüne getirmeyi amaçlıyorduk. Kimseye zarar vermeden sadece çocukların hakkını savunmak olacaktı ilkemiz. Yok yere canı yanan çocuklar içindi her şey. Ben bunları düşünürken annemin sesiyle elimdeki kitabı yatağımın üzerine bırakıp Sevginin yanına geçtim. Salonda uyuyakalmıştı yine. Usulca öptüm yanağından. Masum gözleriyle baktı çevresine.
Sevgi, hadi arkadaşlarımıza vereceğimiz şeyler var. Uyanman lazım bize ihtiyaçları olabilir.
Gülerek kalkmasını bekledim. 2 dakikaya kendine gelmişti. Hemen koşarak annemin yanına gitti. Poşeti aldı ve beni beklemeden hızlıca kapıya yöneldi. Ona yetişmek için hızlıca çıktım peşinden. Dışarı çıktığımda Sevgi çoktan bir arkadaşını bulmuş ona yardım ediyordu. Usulca gittim yanlarına. Küçücük, bembeyaz bir yavru köpekle karşılaştık. Yemeğinin yanına su getirmek için tekrardan eve yöneldim. Sevgi halinden gayet memnundu. Onu hiç ellemeden kap ve suyla geri döndüm onların yanına. Sevginin bu halini gördükçe daha mutlu oluyordum. Bazı yaralar sevgiyle iyileşebiliyormuş. Sevgi denilen duygu sayesinde yara denilen şey kimde olursa olsun, o yaranın yerine çiçekler açılıyormuş. Zamanla o yaralardan eser kalmıyormuş. Hele ki daha yolun başında bir çocuksanız. Babasıyla karşılaşmaması için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Babası denilen adam kapımıza geldiğinde Sevginin uyuduğunu söyleyip gönderiyoruz evine. Arada babası evde yokken dedesinin yanına gidiyorlar annemle. Bir ihtiyacı var mı diye soruyor annem. Bana kalsa onu da görmesini istemem ama annem büyüktür diyor bugün varsa yarın yok diyor. Haklı annem, o yüzden ne kadar istemesem de sesimi çıkarmıyorum. Ben bu düşüncelere dalmışken bir bakıyorum ki Sevgi yanımdan ayrılmış.
- Sevgiii ! Anneee !
- Sevgi içeride oğlum ne bağırıyorsun ?
- Birden göremeyince başka bir yere gitti sandım ondan bağırdım.
- Tuvaleti gelmiş çocuğun Mecnun ne yapsın kız gelir birazdan yanına.
Gülümsüyorum anneme. O da gülen yüzüyle içeri giriyor. Eee kaldık mı baş başa köpek hanım. Doyurdunuz mu o güzel karnınızı. Suyunuzu da için bakalım. Her zaman bekleriz sizi evimize. Burası artık sizin de eviniz sayılır hiç çekinmeyin olur mu ? İstediğiniz zaman gelip bahçemizde yatabilirsiniz.
Usulca sevmeye başladım onu. Tam o anda bir sesle irkildim.
- Mecnun!
Usulca sesin geldiği yöne doğru çevirdim kafamı. Oydu. Onun güzel yüzüydü bu gördüğüm yüz. Duyduğum ses onun sesiydi. Ve ellerinde yer alan çiçekler bu sabah gazeteye giderken çiçekçiye uğrayıp aldığım çiçeklerdi. Bu bir nevi ona olan sevgimi ilan etmekti. Ona karşı hissettiklerimin dile gelmiş haliydi. Gelirken yanında çiçekleri de getirdiğine göre bu sevgim karşılıksız bir sevda olarak tarihime yazılacaktı. Birazdan çiçekleri bana doğru fırlatıp arkasına bakmadan gidecekti buradan. Ve bir daha onu hiç göremeyecektim. Sevgiye başka bir psikolog yardımcı olacaktı ve Sevgide benim yüzümden Leyla ablasından mahrum kalacaktı. Bunları o beş dakikada nasıl düşündüm bilmiyorum. Tek hissettiğim onu görünce içimde yaşadığım heyecandı. Nasıl tarif etsem size bu heyecanı nasıl anlatsam, nasıl yazsam ? Hani, bayramdan önceki gece, yatarsınız yatağınıza uyumaya çalışırsınız ama yarın bayram ya o heyecandan uyuyamazsınız. Bir sağa dönersiniz bir sola dönersiniz ama uyuyamazsınız. O heyecan bir türlü geçmez o gece. Sabah olur, babanızın aldığı, odanızın en güzel köşesine koyduğunuz bayramlıklarınızı giyerken daha çok heyecanlanırsınız. Saatler ilerler uzun zamandır görmediğiniz akrabalarınızı görürken heyecanlanırsınız. Bayram boyu bitmez o içinizdeki heyecan. Kaç yaşına gelirseniz gelin. Bayram boyu içinizde o heyecanı taşırsınız. İşte onu gördüğüm zaman, düşündüğüm her saniye de bu heyecanı yaşıyorum. Şimdi karşımda durmuş suratıma bakıyor öylece. Usulca gülümsemeye başlıyor. Bana doğru geliyor yavaş yavaş. Sanırsam tokat atmak için yanaşıyor. Korkuyorum.
- En sevdiğim çiçek papatya diyor gülümseyerek.
Yazdığım notu anımsıyorum. Çiçekçideki çocuğun " Hangi çiçeği daha çok seviyor abi sevdiğin kız ? " sorusuna cevap veremediğim zaman gönlüme düşen burukluktu o yazdığım not. Papatyaymış çocuk. Bundan sonra senden papatyalar alacağım. Hazır olsun benim papatyalarım çocuk!
Sonra mı ?
O an duyduğum huzuru, yağmurdan sonra oluşan toprak kokusunda bulabilirsiniz. Aldığım huzurdan gözlerimin dolduğunu hissediyorum. Ona sarıldığım için ağlamak istemiyorum. Bıraksam ağlamayacağım ama bırakmakta istemiyorum. Saatler, bu an itibariyle durmalı. Zaman, bu noktada ne bir saniye ileri gitmeli ne de bir saniye geri. Dünya, şuanda durmalı.
Ellerimi yüzünde gezdiriyorum. Saçlarını okşuyorum.
- Eve gitmem gerekiyor Mecnun diyor elimi tutarken.
Gözleri gitmek istemiyorum diyor ama mecbur eve gitmeye. Kendimi toparlamaya çalışıyorum.
- Gidelim Leyla, bırakayım sizi evinize.
Ellerini tutuyorum. Bir ömür bırakmamak üzere tutuyorum ellerini sevdiğimin.
Gökyüzüne bakıyorum yolda ilerlerken. Ne güzel bir duyguymuş baba sevmek!
Derin bir nefes alıp ona sarılıyorum. Usulca ilerliyoruz yolun bitmemesini dileyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ (TAMAMLANDI) #wattsy2019
Romance" Dilime Zeki Müren'in şarkısı dolanmıştı o akşam. 'Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak' O akşamdan sonra onu bana soranlara hep bu şarkıyı söyledim. " Leyla. " Yine bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak istemiyorum. Bekle ben...