- Neden karakoldaydın Mecnun? Ben tüm olanları anlattım. Seni dinlemeye hazırım.
- Anlatayım Leyla hanım, anlatayım diyerek rakımdan bir yudum aldım ve başladım anlatmaya.
"Yine masamın başında yazarken uyuyakalmışım. Sevginin yanıma gelip yanağıma kondurduğu buseyle uyandım. Bizimle kaldıkça daha da kendine gelmeye başlıyordu Sevgi. Babası için hiçbir sorun yoktu, Sevginin bizde kalıyor olması onunda işine geliyordu bir nevi. Herkes halinden son derece memnundu. Hemen gidip elimi yüzümü yıkadım. Yazıyı yarın ki gazeteye yetiştirmem gerekiyordu. Sevgiyle birlikte salona yöneldik. Annem bir mutfağa bir salondaki yemek masasına gidip duruyordu. Sevgiye bakıp göz kırptım. Ardından bizde validemize yardım ettik. Muhteşem kahvaltımız on beş dakika sonra hazırdı. Ekmekleri almak için yola koyuldum. Beş dakikaya kalmaz elimde ekmeklerle kahvaltı masasında yerimi aldım. Güzel bir kahvaltının ardından artık gazeteye gitmem gerekiyordu. Odamdan kağıtlarımı alıp annemi ve Sevgiyi öptükten sonra yola koyuldum. Her şey buraya kadar güzeldi. İnsanların bu kadar nankör olabileceklerini henüz tahmin etmemiştim. Durağa doğru yöneldim. Otobüsün gelmesine on beş dakika kadar vardı. Son kez yazdıklarımı kontrol ettim. Her şey istediğim gibiydi. Otobüs durağa yaklaştı. Keşke yürüyerek gitseydim işe de bu sözleri duymamış olsaydım. Paramı uzatıp otobüsün arka tarafına doğru usulca yanaştım. Yolun bir kısmı gayet hoştu. Sonrası mı ? Sonrası karakol. İki durak sonra bir yolcu bindi otobüse. Parasını uzattı ve benim yanıma doğru gelmeye başladı. İki dakika sonra telefonu çaldı o şahsın. Bütün her şey bundan sonra gelişti.
- Ulan Atatürk kadar şerefsiz biri mi vardı lan bu ülkede ? Adam bildiğin kafir lan. Bu millete ne yapmışsa herkesin dilinde bir Atatürk sevgisi. Sende bana kalkmış Anıtkabir'e gittim diyorsun. Kapat oğlum şu telefonu kapat!
Bu sözler üzerine kendimi kaybedip soluğu karakolda aldım. Sen bu ülkede doğ, büyü, bu ülkeyi vatan yapan adama gel hakaret et. Bu nasıl vicdan ? Sanmayın o otobüste sadece ben tepki gösterdim buna. Bütün otobüs ayaklandı benimle birlikte. Böyle insanlar bu ülkenin vatandaşlığından atılmalı başka bir yere sürülmeli. Hapse atmak çare değil. Medeniyetten, özgürlükten, laiklikten yoksun bir yere sürülmeli ki o zaman Mustafa Kemal Atatürk'ün ne kadar büyük bir lider olduğunu anlasın. İnsanoğlu nankör işte Atam. Sen neler yaptın bizler için vatan için, onlar bunu göremezler. Sen yine de tüm olanlara rağmen rahat uyu yattığın yerde. Biz her yerde senin yaptıklarını anlatacağız. Bu sığır, nankör insanlara inat. Seni anlatacağız çocuklarımıza. Bu vatanı vatan yapan bu adamdır diyeceğiz göğsümüzü gere gere. Hele ki ülkemizde dünyaya gelen kız çocuklarına. Bu ülkede senin de sözün sayılıyorsa bu adama borçlusun diyeceğiz. Bu adam var ya bu adam diyeceğim çocuğuma Leyla. Öyle bir adamdı ki tüm hayatını bir vatan uğruna feda etti diyeceğim. Şimdi arasan bulamazsın. Herkesin derdi koltuk değil mi ? Herkesin derdi kendi cebini doldurmak değil mi Leyla!
- Sonra ne oldu peki ? Aldılar mı o adamı içeri ?
- Aldılar merak etme. Ama sana bir sır vereyim mi ? Birkaç güne salarlar o adamı deyip rakımdan bir yudum daha aldım. Onun gözleri ise çoktan dolup taşmıştı.
- Böyle insanlarla aynı ülkede yaşıyor olmak utanç verici bir duygu Mecnun.
Bir süre ikimizde konuşmadık. Sessizliği o güzel sesiyle sonlandırdı.
- Tarih öğretmeni misin Mecnun ? deyip gülmeye başladı. Sanırsam sarhoş olmaya başlıyordu.
- Tarih öğretmeniydim. Artık sadece yazarım.
- Neden ? dedi kafasını tutmaya çalışarak.
Şimdi sana nedenini anlatsam yarın hiçbir şeyi hatırlamayacaksın Leyla.
- Önemli bir şey değil daha sonra konuşuruz. Hadi gidelim artık sizi bırakayım evinize.
- Hiçbir yere gitmiyorum Mecnun, annemlere gelmeyeceğim eve dedim almazlar eve beni böyle deyip gülmeye başladı.
O güldükçe benimde gönlümde güller açıldı. Ne güzel gülüyor. Önce hesabı ödedim. Sonra usulca ona doğru yanaştım. Ayağa kalkması için yardım etmeye çalıştım ama nafileydi. Buradan iki ayağının üstünde çıkması imkansızdı. Usulca kucakladım onu. Çantasını sağ elime alıp kapıya doğru yöneldim. Evlere gidemeyecektik o yüzden hastanenin yolunu tuttum. Hastaneyle sahil arası mesafe baya bir vardı. Etrafta ne bir otobüs ne bir taksi vardı. Yoruldun mu yoksa Mecnun ? dedi aklım, kalbim ise yorulmak o kucağımdayken imkansızdır dedi. Yolun yarısında kollarımın arasında uyuyakalmıştı. Hastaneye de az bir yolumuz kalmıştı. 5 dakika sonra hastanedeydik. Usulca boş olan koridorlardan geçtik. Odasının kapısına doğru yöneldim ve yavaşça onu incitmeden kapıyı açtım. Saçlarının kokusu baharı anımsatıyordu. Bir süre kokladım saçlarını. Onu, rahat bir şekilde uyuması için odasındaki kanepeye yerleştirdim. Üzerine üstümdeki ceketimi örttüm. Şimdi huzur içinde onu seyredebilirdim. Yerde yerimi aldım. Doya doya bakmak için bir süre daha yerde kaldım öylece. Sonra masasının üzerinde duran çerçevede ailesiyle olan fotoğrafını gördüm. Usulca yerimden kalkıp çerçeveyi elime aldım. Bir şarkı düştü gönlüme. Gönlüme düşeni dillendirdim. Onu uyandırmadan kendi kendime mırıldandım. "
" O bakışın senin,
Bayramlık gözlerinin,
Çocuk gibi bakan,
Güneş gibi yakan,
Hep içimde saklasam "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ (TAMAMLANDI) #wattsy2019
Romance" Dilime Zeki Müren'in şarkısı dolanmıştı o akşam. 'Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak' O akşamdan sonra onu bana soranlara hep bu şarkıyı söyledim. " Leyla. " Yine bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak istemiyorum. Bekle ben...