ALMANYA
" DENİZ HANIM "
Güneşin doğuşunu izlemek için vücudumdaki ağrılarla birlikte yatağımdan usulca kalktım. Her zaman ki gibi güneşin doğuşunu en iyi izleyebileceğim mutfağıma yöneldim. Mutfaktaki sandalyeye oturmamla birlikte Mustafa'nın bana seslendiğini duydum.
- Deniz hanım Günaydın!
- Günaydın Mustafa. Nasılsın dedim gülümseyerek.
- Sağ olun Deniz hanım, siz nasıl oldunuz ?
- İyiyim, merak edilecek bir durum yok diyerek yanı başımdaki sandalyeyi gösterdim.
- Otursana Mustafa, sana da çay koyayım, birazdan güneş doğmaya başlar.
Sanki ona otur dememi çoktandır bekliyormuş gibi hızlıca sandalyede yerini aldı.
- Deniz hanım size bir haber getirdim.
O an içimde oluşan huzuru bozmasını istemedim.
- Hele bir çayını iç Mustafa, manzarayı kaçırıyorsun konuşmaktan diyerek konuyu kapattım.
Mustafayı susturduktan sonra kendi iç sesim rahat vermedi. Elime aldığım sıcacık çayımla kendi kendime konuşmaya başladım. Hastalığım nedeniyle kaç yıl yaşayacağımı bilmiyorum. Ama bana sorarsanız şu pencerenin karşısında uzun bir ömür hiç bir şey yapmadan yaşamak isterdim. Ne hastane koridorlarında sürünmek ne de iş koşuşturmasının içinde kaybolmak isterdim. Tek istediğim şu pencere kenarında yaşlanmak.. Ne güzel olurdu değil mi ? Ne yazık ki hayatım, hep bir şeylere yetişmek üzerine kurgulanmış.
Güneş artık tamamen gün yüzüne çıktığına göre içimdeki sese son verip Mustafa'ya yöneldim.
- Şimdi söyle Mustafa, neymiş vereceğin haber ?
- Deniz hanım, hani sizin Türkiye'de yeğeniniz vardı. Babasına her ay kız için belirli bir miktar para gönderdiğiniz.
Mustafa'nın bir şeyleri anlatırken sanki karşısında küçük bir çocuk varmış gibi anlatmaya çalışmasını her defasında gülümseyerek dinliyorum.
- Evet Mustafa, Sevgi den bahsediyorsun. Ne olmuş Sevgiye ? dedim titreyen sesimle. Küçük yaşta ablamın terk edip gittiği kızıydı Sevgi. Sadece kızını değil bizi de terk edip bilmediğimiz bir yere gidivermişti. Neredeydi şuanda hiçbir fikrimiz yoktu. Onca sene neler yaptığına dair en ufacık bir ipucu bulamamıştık.
Korktuğumu anlayan Mustafa gayet soğukkanlı bir tavırla devam etti konuşmasına.
- Hayır Deniz hanım, Sevgi iyi ama dün gece Sevginin babasını bir adam sahil kenarında öldürmüş. Yani artık Sevgiyi yanınıza alabiliriz. Türkiye'de komşularında kalıyormuş uzun zamandır. Türkiye'ye gidip Sevgiyi buraya getirebiliriz. Hem size de iyi gelmez mi? Ne dersiniz ?
Haberi sindirebilmek için su dolu bardağa yöneliyorum. Sevinmeli mi bu habere yoksa üzülmeli mi diye kendime soruyorum. Küçük yaşta annesinden mahrum kalan bir kız çocuğu şimdi babasını kaybetmişti.Bence buna üzülmeliydik, ama bir yandan da yıllardır içimde oluşan boşluğu dolduracak bir kız çocuğu hayal ettim. Bu hayal beni üzüntüden kurtarıp bir umudumun olmasını sağladı. Uzun bir süre düşündüm. Düşündüm. Düşündüm. Düşüncelerimin içinde kayboldum. Mustafa'nın o an dediklerini hatırlamıyorum bile. Düşünürken etrafımdaki olayları kaçıran bir insanımdır. Kaç saat düşündüm bilmiyorum ama sonunda kararımı vermiştim. Havanın kararmasıyla birlikte Mustafayı yanıma çağırdım.
- Hemen gidelim Mustafa, yarın belki benim için geç olabilir dedim gülümseyerek.Ben gülümserken Mustafa'nın gözlerinin dolduğunu gördüm. Ortamdaki duygusallığı dağıtmak için odama yöneldim. Üstümü başımı değiştirdikten sonra makyajımı yapmak için aynanın karşısına geçtim. Kocaman gülümsedim kendime. Umudum, ölene kadar var olacak sanırım. Sevgiyle birlikte daha da filizlenecek içimdeki umut. Ailemden kalan tek hazinem Sevgi olacak. Bana bırakılmış en güzel hazine. Ve ona öyle bir dünya yaratacağım ki başına gelen her durumun üstesinden gelebilecek bir umudu olacak hayat boyu. Düşüncelerimden sıyrılıp, çantamı kaptığım gibi Mustafa'ya seslendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ (TAMAMLANDI) #wattsy2019
Romance" Dilime Zeki Müren'in şarkısı dolanmıştı o akşam. 'Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak' O akşamdan sonra onu bana soranlara hep bu şarkıyı söyledim. " Leyla. " Yine bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak istemiyorum. Bekle ben...