"Leyla"
- Başınız sağ olsun
- .....
- Başınız sağ olsun kızım.
- .....
Gün boyu duymaktan sıkıldığım iki kelime. ' Başınız sağ olsun '. Çocukluğumdan kalan tek hazinemi de bugün toprağa verdik. Dedemin göz nuru, biriciği olan babaannem bugün itibariyle o çok sevdiği hayat arkadaşına kavuştu. Bundan 6 ay önce pankreas kanseri teşhisi konuldu babaanneme. Dedeme duyduğu özlem, onu kanser etmişti. İlk başlarda tedaviye olumlu baksa da bizim o kadar dil dökmemize rağmen tedavisini 1 ay sonra bıraktı. Tedavi sürecinde canının fazlasıyla yandığını, nefes alamadığını söyledi. Eğer tedavi olmazsa onu kaybedeceğimizi hepimiz biliyorduk. Lakin onu ikna edemedik. İkna olmak istemedi belki de. Sevdiği adama kavuşmak için daha fazla yaşamak istemedi sanırım. Onu Antalya da tek başına bırakamazdık. Annem, babam ve ben tüm işlerimizden izin alıp onun yanına gittik. Hastalığı unutup bolca vakit geçirmeye çalıştık. 6 ay boyunca ona destek olduk. Sanki uzun bir süre daha bizimle beraber olacak hissine kapılmıştık. Dedemden sonra onunda bizi bırakıp gideceğini hiç düşünmemiştim. Babaannem bu hastalığa sadece 6 ay dayanabildi. Babaannemin teşhisinden sonra kanser hastalığını epey araştırmıştık. Eğer tedavi olmazsa hasta 6 ay içerisinde yaşamını yitirebilir diyordu tüm kaynaklarda. Biz bunu bile bile yine de babaannemin ölmeyeceğine inandırmıştık kendimizi. Ne kadar acı bir durum değil mi ?
Babaannemin öldüğü günün sabahı bir takım işlerimi halletmek için evden dışarı çıkmıştım. Evden dışarı ne zaman çıksam babaannemi öpen ben, o gün dışarı çıkarken öpmemiştim. Yol boyu içimde ukde olan bu olayı eve gittiğimde telafi ederim diye düşünüyordum. İşlerimi halledip evin yolunu tuttum. Ama eve geldiğimde kapıda bekleyen ambulansla karşılacağım aklıma bile gelmezdi. Son zamanlarda hastaneye çok sık gider olmuştuk babaannem için. Nefes almakta güçlük çekiyordu, bu yüzden bizde hastanede yerimizi alıyorduk. Ambulansı kapının önünde görünce ilk olarak babaannemin yine nefes almakta güçlük çektiği geldi aklıma. Hastaneye gidip yine gelecekti evimize diye düşündüm. Ne yazık ki düşüncelerim sadece olmasını istediğim şeydi. Olan şey ise babaannemin o gece hayata veda etmesiydi. Evden ilk defa onu öpmeden çıkmıştım ve o ölmüştü. Olayın şokundan mıdır bilmiyorum, hastaneye vardığımda tek bir damla bile gözyaşı dökmedim. Hastanede öldüğü anlaşılınca babaannemin üstündeki kıyafetleri çıkartıp siyah bir poşete koydular. O poşeti vermek üzere kısa boylu esmer bir kız bana doğru yavaş adımlarla geliyordu. Aslında o poşetin içinde sadece babaannemin kıyafetleri yoktu. Benim çocukluğumu da o poşetin içine koymuşlardı. Çocukluğuma dair her şey o siyah poşetin içindeydi. Al diyorlardı bu poşet senin. Çocukluğun artık bu poşetin içinde diyorlardı. O poşeti bana verdiklerinde de ağlamadım. 5 dakika sonra babaannemi morga doğru götürdüler. Elimde siyah bir poşet, önümde morga doğru ilerleyen babaannem vardı. O an gözlerimin dolduğunu hissettim. Ve ardından hıçkıra hıçkıra hastanenin ortasında ağlamaya başladım. Elimdeki poşetle kalakalmıştım hastanenin ortasında. En son annemin beni yerden kaldırdığını hatırlıyorum. Gözümü açtığımda babaannemin evinde yerimizi almıştık. Babam üzüntüsünü bile yaşayamadan tüm tanıdıklara haber verme telaşına düşmüştü. Annem ise hala babaannemin öldüğüne inanmıyordu.
Etrafa bakınıyordum boş gözlerle. Dedemin 15 yıl boyunca uzaktan sevdiği kadındı babaannem. "Bir gün bile beni üzmedi." demişti babaannem, dedemin cenazesinde. Yanı başımda oturan anneme bakıyorum.
- Şimdi kavuşmuşlar mıdır Anne ? diyorum ağlamaklı sesimle. Annem o an gerçekten inanıyor babaannemin öldüğüne.
- Onlar hep birlikteydi Leyla, hiç ayrılmadılar ki diyor annem. Göz göze geliyoruz, annem şokun etkisinden çıkıp ağlamaya başlıyor.
- Biraz daha bizimle kalır sanmıştım Leyla diyor titreyen sesiyle. Babamın odaya girmesiyle kendimizi toparlamaya çalışıyoruz.
- Cenaze yarın öğle namazında kalkacak. Herkese haber verdim deyip çıkıyor odadan.
Arkasından bakakalıyoruz annemle. Ne kadar güçlü bir insandı babam. Önce babasını şimdi de annesini kaybetmişti ama yine de bir damla gözyaşı dökmedi. Belki de dökmek istedi ama erkekler ağlamaz anlayışıyla dökemedi. İçi nasıldır kim bilir ?
O gece uyumak istesek de hiçbirimiz uyuyamadık. Ağlamaktan ağrıyan gözlerimizle sabahı karşıladık. Öğle vaktinin yaklaşmasıyla birlikte evdeki insan sayısı da artıyordu. Sürekli gelen geçen herkes aynı şeyi söylüyordu.
- Başınız sağ olsun.
- .....
- Başınız sağ olsun kızım.
- ....
Babaannemi toprağa vermek için mezarlığa doğru hep birlikte ilerliyorduk. O an babama ilişti gözüm. Yüzü kızarmış, durduğu yerde titriyordu. Dokunsanız ağlayacaktı koskoca adam. Kendi acımın üstüne bir de babamın bu görüntüsü eklendi. Onun bu haline dayanamayıp onun yerine de ağladım. Defin işlemi gerçekleşmiş ve bir saat sonra kalabalık yavaş yavaş dağılmıştı. Babaannemin mezarının başında yine üçümüz kalmıştık. Annem, babam ve ben. Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Uzun bir süre konuşmadı kimse. Kafamı çevirdiğimde babamla göz göze geldik. Ağlamaktan yanmış gözlerimle baktım babama. Gözlerimin yanmasına rağmen yine ağlamaktan vazgeçmedim. Babamla sarılıp ağladık. Sonunda babamda içindeki yangını dışarıya atabilmişti. Ağlaya ağlaya evin yolunu tuttuk.
Babaannemin ölümünden tam 2 ay geçmişti. Babaannemi kaybettikten sonra o evde duramadık. Eşyalarımızı alıp, kendi yuvamıza geri döndük.
Çocukluğumdan geriye kalan anılarla avuttum kendimi. Mesela her yılbaşında hep bir arada olduğumuz, çocuk olduğum günlere sığındım. Babaannemle birlikte 'Olacak O Kadar' programını izlerken ki mutlu günlerime sığındım. Dedemin her gün elinde poşetlerle gülerek "Uyandın mı Dedoo" dediği anlara sığındım. Onlar benim çocukluğumdu. Onların ölmesiyle birlikte çocukluğum da ellerimden kayıp gitmişti. Ben çocukluğumu kaybederken sevdiğim adam neredeydi ? Ayşe'yle arabadan eşyalarımızı alırken Mecnun'un beni beklediği o yere baktım, sokak lambasına.
- Şuan benim yanımda olmalıydı dedim dolan gözlerimle. Kimden bahsettiğimi anlayan Ayşe;
- Hadi içeri geçelim kuzum dedi konuyu kapatmak istercesine.
Eşyaları salona bıraktıktan sonra Ayşe'yle odama çıktık. Dedemin yıllar yılar önce babaanneme yazdığı mektubu elime alıp yatağıma oturdum. Mektubu Ayşe'nin de duyacağı şekilde okumaya başladım.
Sevgili Biriciğim,
Uzun zamandır göremedim sizi, affedin lütfen. Sizi görememek nefes alamamakla eşdeğer benim için. Halletmem gereken iş dolayısı ile sizi ihmal ettim. Kendimi size nasıl affettirebilirim ? Geldiğim günden beri bakmıyorsunuz suratıma. Oysa ben sizi görmek için işlerimi erkenden bitirip gelmiştim. Lütfen biriciğim, sizi uzaktan sevmeye alışkınım lakin sizi uzaktan dahi görememek bana acı veriyor. Her gün sizin yanınızda olan insanları kıskanıyorum. Ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller. Biliyorum şimdi bu yazdıklarımı okurken 'Latife ediyorsunuz' diyerek tebessüm edeceksiniz. Lütfen mektubumu odanızın penceresine yakın bir yerde okuyun, sizin tebessümünüzü izliyor olacağım.
Recep.
Mektubu bitirdikten sonra Ayşe'ye döndüm.
- Mecnun da beni görmeye gelecek mi Ayşe ? dedim kırılan kalbimle.
- Gelecek kuzum dedi beni mutlu etmeye çalışan arkadaşım.
Mecnun sana mektup yazmıştı diyeceksiniz. Tüm olayları anlatmıştı, biliyor olman lazımdı diyeceksiniz. Haklısınız. Ama bilmediğiniz bir gerçek var. Mecnunun yazmış olduğu mektuplar hiçbir zaman elime geçmedi. O mektupları babamın sakladığını çok sonradan öğrenecektim. O gün ise o mektuplara gerek kalmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ (TAMAMLANDI) #wattsy2019
Romance" Dilime Zeki Müren'in şarkısı dolanmıştı o akşam. 'Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak' O akşamdan sonra onu bana soranlara hep bu şarkıyı söyledim. " Leyla. " Yine bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmak istemiyorum. Bekle ben...