1. Bölüm

5.8K 283 152
                                    

Astrid okuldan eve dönerken günün yorgunluğunu üstünde hissediyordu. Her zaman yaptığı gibi metroya binmeyip yürümeyi tercih etmesinin tek nedeni kafasını boşaltma arzusuydu. Öğretmenliği seviyordu sevmesine ama bazen keşke başka bir iş yapsaymışım diye sık sık düşünürken yakalıyordu kendini. Okuldaki çocuklar kabus gibiydi. Sırf çocuklarla da kalsa iyiydi. Okulun diğer öğretmenleriyle de pek anlaştığı söylenemezdi. Aslında Astrid'in insanlarla genel olarak pek anlaşabildiği görülmemişti. Arkadaşlıkları çok uzun sürmüyordu. Okuldan yaşıtı olan diğer öğretmenlerle yaptığı en son buluşma gecesi felaket kötü geçmişti. Gecenin sonunda kendini her zaman çantasında taşıdığı kitabını okurken bulmuştu. Diğer kızlar etrafında deliler gibi içip dans ederken o yok olmak istemişti. O kızlarla ortak hiç bir yönü yoktu.

Şimdi de bu kalabalık Londra caddesinde insanlar üzerine doğru yürürken yine aynı duyguları hissediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şimdi de bu kalabalık Londra caddesinde insanlar üzerine doğru yürürken yine aynı duyguları hissediyordu. Kaybolmak ve bulunmamak. Bütün istediği buydu. Keşke uzun bir tatile çıkabilsem diye düşündü. Tatilden anladığı da ya bir müzede saatlerce dolaşmak ya da bir kütüphanede o sessizliğin keyfini sürerek saatlerce kitap okumaktı. Ama bunu yapmasına daha bir ay vardı. Hem tatilde ailesinin yanına Norveç'e gitmesi gerekecekti. Tüm tatillerini orada geçirirdi. Zaten senede en fazla iki hafta görüşebiliyorlardı. Annesi eğer tatilini başka bir yerlerde geçirdiğini duysa sinirden küplere biner, babası küçük kızının bir türlü büyümediğinden yakınır, ablaları bunu hiç umursamaz ama büyükbabası bu duruma çok üzülürdü. Tatillerde eve dönmenin en güzel tarafı buydu. Büyükbaba Magnus, Astrid'in en yakın dostlarından biri olmuştu hep. Şu an seksen iki yaşında olmasına rağmen en fazla altmış beş gibi dururdu. Her daim kendine bakan yakışıklı bir adamdı. Astrid'in ismini de o koymuştu. Henüz ilk okulda iken bir gün okuldan eve döndüğünde isminin anlamını büyükbabasına sormuş ve o da her zaman ki gibi bilgece cevap vermişti. 

''Annenlere kalsa ismin ya Ingrid ya da Anne olacaktı. Ama sen Astrid'sin. Büyük annenle tanışmadan önce tanımıştım onu. Çok uzun seneler önce. Neredeyse bir kaç ömür kadar önce... O ki bir tanrıçanın özelliklerine sahipti. Kestane rengi saçları aynı sana benziyordu. En parlak zümrütleri bile kıskandıracak yeşil gözleriyle tanıdığım en güzel kızdı o.''

Büyük babasının sesi tam burada titremişti sanki. Dün gibi hatırlıyordu o günü. Yerinden kalkıp gidip kucağına oturmuş, bembeyaz sakallarını tutup onu güldürmek istemişti. Ama büyükbabası gözlerine derin derin bakmış ve ''Sen Astrid'sin. Bu senin kanın. Bir gün anlayacaksın.'' demişti. 

Astrid ısrarla ''Arkadaşlarıma şimdi ne cevap vereceğim ben?'' diye sızlanınca da ''Güzel Tanrıça'' dersin demişti. O günden beri soranlara bunu söylüyordu  ama genelde bunun karşılığında sinirini bozan bir gülümseme alıyordu. O da biliyordu bir ''tanrıça'' kadar güzel olmadığını. Hatta güzellik standartlarının oldukça dışında olduğunu. Ama kafasına takmıyordu. Sonuçta mankenlik yapmaya karar vermediği sürece boyunun çok önemli olmadığını düşünüyordu. Eh kilo olarak da idare ediyordu. Yaşasın daimi diyetler! Spor da neymiş? Haftanın bazı günleri, aynı bugün gibi iç sıkıntısını atmak için yürüyordu nasılsa. Bu da şimdilik yeterliydi. Gerçi bu yürüyüşlerin bir de kötü tarafı vardı, düşünmek için çok fazla zaman kalması mesela... Aynı az önce yaptığı gibi. Ailesini düşünmek, başından geçen hatırlamak istemediği tatsız anıları bir bir hatırlamak... 

Lost & Damned / Kayıp ve Lanetli (Loki FanFiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin