Tanrı Odin, Midgard'a zorunlu olmadıkça gitmezdi ama bugün önemli bir gündü. Bugün şımarık Tanrı'nın cezasını çekeceği gündü. En azından Odin böyle düşünüyordu. Loki uzun hayatı boyunca hem Asgard'da türlü türlü sorunlara sebep olmuştu hem de Midgard'lı insanları bir türlü rahat bırakmamıştı. Her şey bir yana Odin'e hayatının en büyük acısını yaşatmıştı. Oğullarından bir tanesi, en yakışıklı olanı ama ayn zamanda da en saf ve en iyiliksever olanı Baldr, Loki'nin yüzünden ölmüştü. Üstelik aşağılık Tanrı kendi elleriyle bile değil, bin bir hile ve hurdaya başvurarak yapmıştı bu işi. Tanrı kendine olabildiğince hakim olmaya çalışmıştı ama acısı aradan geçen yüzyıllarda bile zerre azalmamıştı. Sevgili eşi Frigg'in o zamandan beri yüzü gülmüyordu. Valhalla'dan dışarı adım atmıyordu artık.
Loki'ye verilen hiç bir ceza uzun sürmüyordu. Her türlü hapisten, esaretten ve işkenceden sıyrılmanın bir yolunu buluyordu. Odin geceler boyu düşünüp planlar yapmış, Loki'yi tutsak edecek bir çözüm aramıştı. Tam üç bin yıl önce bir gün Midgard'da kendine yardım edebilecek bir kadın bulmuştu. Kadın kuzeyde bir köy evinde yaşıyordu. Adı Glyrna idi. Gençti, dahası çok güzeldi. Kestane rengi saçlarıyla çevresinde yaşayan hiç bir kadına benzemiyordu. Odin kadının sahip olduğu gücü biliyordu. Ama cazibesinden habersizdi. Loki için bir çözüm ararken rastladığı bu genç kadın ona her şeyi unutturmuştu. Hatta biricik eşi, sevgilisi Frigg'i bile... Artık vaktinin çoğunu burada geçirmeye başlamıştı. Gündüzleri iki sevgili kuzeyin yeşil çayırlarında, puslu dağlarında ve soğuk sularında dolaşıyorlar, geceleri de sıcak yuvalarında sabaha kadar sevişiyorlardı. Odin kadının cazibesine karşı koyamıyordu. Aradan çok zaman geçmemişti ki Glyrna hamile kalmıştı. Odin saklıyordu kim olduğunu. Ama bu kadın damarlarına işlemişti sanki. Glyrna ilk oğullarını kucağına verdiğindeyse bütün acısı geri gelmiş ve neden burada olduğunu hatırlamıştı. Bir gece yine terli ve tutku dolu bir sevişmenin ardından Odin her şeyini ortaya dökmüştü. Glyrna sessizce dinlemiş ve yardım edeceğini söylemişti. Ve tam bir ay boyunca Odin'in yanına gelmemesini istemişti. Odin kadının dediklerine harfiyen uymuş, tam bir ay sonra kapısını çalmıştı. Glyrna, Tanrı'yı içeri almış ve eline minik bir şişe tutuşturmuştu. Tanrının meraklı gözlerle kendisine bakmakta olduğunu görünce de ''Yakalamak istediğin her kim ise bunu onun çocuklarından birine içirmelisin. Kendi kanı olmak zorunda. Başka bir yolu yok. Sonra da çocuğunun bağırsaklarından bir ip yapacaksın. İşte o ipler tutsağının sonu olacak. Hiç bir kuvvet o ipleri çözemez, kesemez ve yok edemez. Gerisi sana kalmış.'' demişti.
Odin, Asgard'a geri dönüp bir an önce yapılması gerekeni yapmak istediğinden sevdiceğini ve minik oğlunu öpüp yola koyulmuştu. Loki ve karısı Sigyn'in tek oğulları Narfi, Odin için hiç bir anlam ifade etmiyordu. Genç adamın içkisine zehirden bir kaç damla karıştırmak oldukça kolay olmuştu. Geri kalanını halletmek ise daha da kolaydı. Hiç bir zaman yufka yürekli olmamıştı zaten. Elindeki bağırsaktan sicimleri kumaş bir torbaya doldurmuş ve Narfi'nin bedeninden kalanları Asgard'ın sonsuz uçurumlarından birinden aşağı fırlatıvermişti. Tereddüt dahi etmemişti.
Gerisi bir çorap söküğü gibi gelmişti. Loki kaybolan oğlunu sormak için Heimdall'a gittiğinde olacaklardan habersizdi. Gizlice nöbet tutan Asgard'lı askerler Loki'yi kanlı sicimlere dolayıvermişlerdi. Loki kıpırdayamıyordu bile. Defalarca şekil değiştirmeyi de denemişti ama en küçük bir değişiklik bile elde edememişti. Sonunda kaderine razı bir şekilde kabul etmişti yenilgiyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost & Damned / Kayıp ve Lanetli (Loki FanFiction)
FanfictionYağmurlar kara döndüğünde, Toprak buzdan örtüsünü örttüğünde, Gözlerinden süzülen yaşlar buzdan kristallere döndüğünde, Dokunuşumun şehveti ile titreyecek, Ve artık geri dönüşün olmadığını bileceksin...