dokuz

1.7K 144 35
                                    

Tamam, bölüm tahminen bin kelimeyi geçmedi bu yüzden umarım aldırmazsınız :D

Gitarımın ayarlarını kontrol ediyordum. On dakika kadar sonra sahne yine benim olacaktı. "Bugün listende neler var?" dedi Natt yanıma gelerek. Ona gülümsedim. "Perfect two." "O sinir bozucu şarkıyı mı söyleyeceksin?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Hey! Sevgilim hakkında böyle konuşamazsın!" dedim omzunu yumruklarken.

"Sevgilin kim?" Arkamı döndüğümde Calum ve çetesini görmeyi beklemiyordum. "Bugün erkencisiniz." dedim konu değişsin diye. Deli olduğumu düşünmelerini istemezdim değil mi?

"Sevgilin mi var?" Ah, Ashton'ın bu soruyu soracağı aklımından ucundan bile geçmezdi. "Sinir bozan bir şarkı, oldukça ciddiler." dedi Natt dalga geçerek. "Siktir git. Calum, sizde gidin biryere oturun." dedim ve yanlarından ayrıldım. Tuvalete gidip kırmızı olduğunu bildiğim yüzümü yıkadım. Bugün sadece perfect two söyledikten sonra Mike ve Luke'un evine gidecektik. Kafe bunu sorun etmiyordu, açıkçası burdan ayrılıp daha düzgün bir yer bulmayı düşünüyordum. Birkaç dakika için fazla birşey vermeyeceklerini biliyordum çünkü.

Platforma tekrar çıktım ve Calum'a el salladım. Auburn'ün muhteşem eserini söylemeye başladım. Şarkı ezberlemek çok işe yarıyordu, kesinlikle.

Mükemmel şarkımın bana göre en güzel kısmına gelmiştim.

Cause you're the one for me (for me)
And I'm the one for you (for you)
You take the both of us (of us)
And we're the perfect two
We're the perfect two
We're the perfect two
Baby me and you
We're the perfect two

(Çünkü sen benim için teksin
Ve bende senin için
İkimizide alırsın
Ve biz mükemmel ikiliyiz
Mükemmel ikili
Mükemmel ikili
Bebeğim sen ve ben
Mükemmel ikiliyiz)

Ashton'ın olduğu yere baktım, onu görünce bana gülümsedi. Ona tepki vermeden bakmaya ve şarkıyı söylemeye devam ettim.

Sahneden birkaç alkış sesiyle indiğimde Natt ile vedalaştım ve bu sefer tişörtümü değiştirmeden çocukların yanına ilerledim. "Gerçekten sinir bozucu ve vıcık vıcık." dedi Luke. Şarkı bana göre mükemmeldi, tamam kadının sesi biraz fazla inceydi ve tek kusur buydu ama ben ince sesle söylememiştim. Yinede beğenmemesini umursamadığım için göz devirdim ve sonra koluna girdim. Çıkış kapısına giderken aramızın iyi olduğunu anlamıştım. Ashton onu olmayan birşey yüzünden sinirlendirmişti ve ben dünkü davranışı için Luke'u suçlamıyordum. Kimseyi suçlamıyordum, herşey saçmasapandı.

Luke ve Michael'ın ortak evine gittik. Ama bir sorun vardı, vakit geçirmek için yapacak hiçbirşey planlanmamıştı. Herkesin elinde telefonu vardı. Ashton'ın biri ile mesajlaştığını tahmin ediyordum. Ve eğer öyleyse bu kişi kesinlikle o korumaya çalıştığı kız olmalıydı. Adının bir işime yaramasa da Mandy olduğunu öğrenmiştim.

Bomboş geçen on beş dakikanın sonunda patlamıştım. "Gerçekten bu şekilde geçmeyecek değil mi? Telefonumun şarjı azalıyor!" dedim sitemle. Beni sadece Michael takmıştı o da fotoğrafımı çekmek için. Neden komik yüz ifadelerini çekiyor ve çektiği fotoğrafları ne yapıyor merak ediyordum. Michael bir deli olabilirdi. Yada insanları şantajlayan psikopat. Yanına gittim ve ne yaptığına baktım. O ve tüm diğer fotoğrafları twitter denen yere koyduğunu gördüğümde kafasına  vurdum. Buna şaşırdığı belliydi ve ne yaptığını izlediğimi farkedince kahkaha atmıştı. Geri yerime oturdum ve telefonuma twitter indirdim.

Calum'un yardımıyla unuttuğum şifreyi değiştirme operasyonundan sonra nihayet hesabıma girebilmiştim. Profilimi düzenledim ve yeni bir profil resmi koymuştum. Bildirim kısmında Michael'ın beni takip ettiği ve etiketlediği tweetler vardı. Hesabına girdim ve takipçi sayısını görünce kendimi twitter eziği ilan ettim. Saçma salak düşünmeyi bırakınca son paylaştığı fotoğrafa bakmayı hatırladım, ayakta olduğum için arkada Ashton ve Calum da görünüyordu. Michael'ın Ashton'ı da etiketlediğini farkettim ve hızlıca onun hesabına göz attım. Yani, Michael elimden telefonu alana kadar sadece paylaştığı fotoğraflarına bakabilmiştim.

"Scrrable oynayalım?" dedi Ashton bir süre sonra. Başka bir fikir daha olmadığından kabul ettik. Luke gidip oyunu getirdi. Oyun dört kişilik oynandığı için sevinmiştim çünkü tam olarak nasıl oynandığını bilmiyordum. "Elinde olan harflerle kelime oluşturmaya çalışıyorsun." dedi Luke en basit açıklamayla. Yinede biz beş kişiydik ve zaten bunu anladıklarında oynamam için ısrar etmeyi bırakmışlardı.

Onlar oyunu oynarken arada bir göz atıyordum çünkü onları izlemek sıkıcıydı. Tamam kabul, Mandy denen kızın twitter hesabına girmiş ve Ashton'ın etiketli olduğu tweet var mı diye kontrol etmiştim. Sanırım biraz kıskançlık yapıyordum. Hem zaten oyunu izlememem benim için daha iyiydi çünkü oluşturdukları kelimeler iğrençti.

Oyun nihayet bittiğinde bende kremalı bisküvimi bitirmek üzereydim. Luke tabağımdan birkaç tanesini ağzına tıktığında bitirmiştik. Komik göründüğü için kahkaha atıyordum.

"Sarhoş olmak istiyorum!" diye bağırdı Michael. Dakikada bir bunu söylüyordu. Sonunda gerçekten bıktığım için mutfağa koştum ve dolapta bulduğum biralardan bir tanesini verdim. "Bende sarhoş olmak istiyorum!" dedi Calum. Bir daha söylememesi için mutfağa geri gittim. Luke ve Ashton ve hatta kendim için bile birer tane çıkarıp götürdüm. Sarhoş olacak kadar içmeyi planlamıyordum, sadece burada vişne suyu yada çikolatalı süt yoktu.

Tahminen bir buçuk saatin sonunda ben iki şişeyle sarhoş gibi birşeydim. Michael dediğinin olması için gerçekten çok fazla içmişti ve şuan yerde yatıyordu. Luke ve Ashton ortalıkta görünmüyordu ve Calum uzun bir süre önce tuvalete gittiğini söylemişti. Salonda Michael ile tek olduğum için kahkaha attım. Yerde uyuyordu ve bu bana çok komik geliyordu. İkinci şişeyi daha bitirmediğimi hatırladım ve kafama diktim. Sehpanın üstünde bir kalem gördüm ve elime aldım. Güzel fikirlerim vardı, sehpaya kocaman A yazdım ve üstüne çarpı işareti ekledim. Garip bir şekilde sırıtıyordum ama hoşuma gitmişti. Koluma beceriksizce always be together yazarken Mike sesler çıkarıyordu, kolumu bitirdikten sonra sırıtarak yanına emekledim. Yanaklarına okları olan kalp çizdim ve ayağa kalktım. Kahkaha atarken odaların birine girip yatmayı planlıyordum.

Duvardan tutunarak ilerlerken biri beni kolumdan çekerek bir odaya soktu ve kapıya yasladı. Beni öpmeye başladığında hiç geçmeden kollarımı boynuna doladım ve karşılık vermeye başladım. Ayrıldığımızda kim olduğunu görmek için ışık düğmesini açtım.

Ashton olduğunu gördüğümde kahkaha attım ve o da güldü. "Demek sen?" dedim sırıtarak. "Ben." dedi ve tekrar öptü ama geri çekildim. "Yarın pişman olursan?" dedim kaşlarımı çatarken. "Asla olmadım ve olmayacağım."

Işığı tekrar kapadığında öpüşmeye devam ediyorduk.

always be together • irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin