"Hey, âşık çocuk. Kızları düşünmek yerine derslerinle ilgilenmelisin." Jinyoung duyduğu sesle oturduğu bankta sola kaymıştı. Sarı saçlarıyla uğraşan çocuk ise bankta ki boş alana yerleşmişti. "Sen aşktan ne anlarsın ki," dedi Jinyoung sitemle.
Arkadaşı ellerini havaya kaldırdı. "Üzgünüm Bay Park, hayatımda hiçbir kıza gönlümü kaptırmadım."
Jinyoung dalga geçen arkadaşının sırtına vurdu hafifçe. İki arkadaşın kısa bakışmasının ardından Jinyoung şaşkınlıkla sağında ki çocuğun kulağına baktı. "Bu Seok'un hediye ettiği küpe değil mi?" Sarışın çocuk refleks olarak küpelerine dokundu. "Evet," diyerek arkadaşını onayladı. "Bugün özel bir gün olduğu için taktım. Umarım sürekli takmadığım için bana kızmıyordur." Sonlara doğru sesi kısılmıştı.
"Oyun için ne düşünüyorsun?" diye sordu Jinyoung. Sarışın çocuk aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Bir makine icat edip o oyunun içine girmeyi," demişti gülerek. Jinyoung kaşlarını çattı. "Beni de düşün dostum."
Arkadaşı bakışlarını parmaklarına indirmişti. "Senin burada bir ailen ve arkadaşların var Jinyoung. Benimse hiç kimsem yok."
Jinyoung duyduklarıyla ayağa kalkmış ve hışımla arkadaşına dönmüştü. "Senin arkadaşın olduğumu unutma!" Sarışının gözleri parlamıştı.
Bilmiyorlardı ki oyunun onlara birçok sorun yaratacağını. Bilselerdi daha en başta Seok'un uyarısıyla vazgeçerlerdi bu işten.
Jeon Jungkook
"Sen de kimsin?"
Yaşlı kadın sorduğum soruyla birlikte afallamıştı. "Anneni nasıl tanımazsın?" demişti sitem dolu bir ses tonuyla.
"Annem mi? Sen benim annem bile değilsin!" demiştim. Kadının yüzü duygusal bir hâl aldığında bir adım gerilemiştim. "Jeon Jungkook! Sözlerine dikkat et!"
Jungkook Taehyung'u eve bıraktıktan saniyeler sonra çalan telefonunu açmıştı. "Anne?" dedi saatin farkına varamayan çocuk. Annesi hattın diğer ucunda sinirle söylendi. "Neredesin sen? Gelmen gereken saati çoktan geçirdin Jungkook!" Gece yarısı yanan bir ışığın altında yürürken annesinin bağrışları kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. İstemsiz gelen siniri ile annesinin sözlerinin altında kalmak istememişti. "Ben küçük bir çocuk değilim anne!" diye solumuştu annesine. Yaşlı kadının sesi daha korkunç bir hâl almıştı. "Jeon Jungkook! Sözlerine dikkat et! Bazen annen olduğumu unutuyorsun."
Saniyeler sonra gözümün önüne gelen anılarla birlikte karşımda ki kadının görünüşü değişmişti. Yaşlı kadın kaybolurken tam karşımda bana sinirli bakışlarla bakan annemden başkası yoktu.
"Babanla daha çok vakit geçiriyorsun diye bana olan sevgin köreliyor," söylenmeye devam ederken yanımda ki varlığını unuttuğum Seokjin konuşmuştu. "Mama, oyununu düzgün oynasan iyi olur. Bu gece burada ki son gecemiz olacak."
Donuk bakışlarım Seokjin'i bulurken ne demek istediğini anlayamamıştım. Yüzünde ki sönük ifade değişmezken birkaç adım gerilemişti. "Seokjin?" demiştim şaşkınlıkla. Seokjin'in bakışları beni bulduğunda ne zaman çıkardığını fark edemediğim maskeyi yüzüme vurmuştu. Yüzüne yerleştirmeden saniyeler önce duyacağım son sözü söylemekten çekinmemişti.
"Hope çoktan harekete geçti Mama. Büyük eğlence de ona katılacağım. Bu yüzden Jungkook'u sana bırakıyorum, iyi eğlenceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
game over | yoonmin ✓
Fanfic[yoonmin & taekook] "Jimin," dedi zihnimde ki ses. "Oyunumun bir parçası olduğun için sana minnettarım." Dediklerini anlayamıyordum. Ne oyunundan bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Unuttun değil mi? Ben de öyle tahmin ediyordum zaten. Burası...