-15-

24 5 7
                                        

Uzun süredir buralarda yoktum. Olayları hızlı atlıyorum.. Ama bir süre sonra yavaşlatacağım..

-

Yirminci yaş günümde zeytuni renk tonunda koltuğuma uzanmış camdan bakarken bir yandan da sigaramı içiyordum. Eski hayatım yoktu artık. Okulu bırakmış kendi hayatımı kurmuştum. Bir restaurant da lise mezunu olarak garsonluk yapıyordum. Şirketten kendi payımı alıp kendime bir ev ve araba alıp ailemle olan tüm ilişkimi koparmıştım. Kardeşlerimle ise sadece beni aradıklarında telefonla görüşüyordum. Burcu , Güçhan'ın ölümünden sonra ülkeyi terk etmiş Hollanda'ya yerleşmişti. Güçhan'ın ölümünden beni sorumlu tutmaya başlayınca onunla da aram bozulmuştu. Şuan ki hayatımdan şikayetçi değildim. İş yerinde bir kaç ergen kız haricinde sinirimi bozan hiçbir şey yoktu. Sabah erken kalkıp öğlenden sonra evde oluyordum ve az yoruluyordum. Pek arkadaşım olmadığı için fazla evden de çıkmıyordum. Hayatımı bu raddeye getirirken en büyük pay kime aitti diye hep düşündüm. Belki de tüm sorun bendeydi. Gerçekten belki de gittiğim yere bela götürüyordum. Yoksa bunun başka bir açıklaması olamazdı..

Sigaramın bitimine doğru kalkıp şarjda duran telefonumu aldım. Avukatımdan 8 cevapsız arama vardı. Haliyle merak etmiştim. Onu geri aradığımda telefonu meşguldü. Telefonumu alıp odama gittiğimde tekrardan çaldı. Önemli bir şey olup olmadığını sordum. Miras için araştırma yapıyordu. Annemin trafik kazası geçirdiğini söyledi telefonda. Geçmiş olsun dedim avukata. Şaşırdı. Gidip gitmeyeceğimi sordu. Hayır dedim. Bir süre sonra ikimizde telefonları kapattık.

Annem geçen ay boyunca her hafta bana mesaj atmıştı. Hiçbirine geri dönmemiş olmam onu üzmüş olacak ki telefonuma sesli mesajlar bırakmıştı onlarca. Ona kızgın bile değildim. Onu artık saymıyordum. Ne geldiyse onun sevgisizliği yüzünden gelmişti. Hafızamı kaybettiğimde iyi anne rolü oynaması ve benden onca şeyi saklaması. En kötüsü de benden babamı saklamıştı. Şuan üzgün değildim ama gözyaşlarım akıyordu. Çünkü eski Nehir yoktu artık. Çok kişi kaybetmiştim. Onu kaybetsem bana çok dokunmazdı. Ben zaten onu daha önce kaybetmiştim.

Biyolojik babam arayıp bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormuştu. Olsa da yok dediğim için bir daha üzüldüm. O kadar yalnızdım ki. Herkes bir yana Güçhan'ın ölmesi. Mezarının yerini bile bilmiyorum. Belki de içimde ki en büyük yara bu. Özlem duygusu. O kadar özledim ki gelse bir kere. Bir kere görsem bir daha bırakmam. Bir kere daha bakayım dedikten sonra çekip gitmesi. Ondan sonra uyku uyuyamam. Oysa şuan gelse koca dünyayı alırım karşıma. Ama günün sonunda ben yalnızım o ise ölü.

-

Mutfakta bulaşıklar boyuma kadar gelse de toparlayacak vaktim yoktu. Montumu giydikten sonra yerde duran küçük sırt çantamı alıp evden çıktım. Küçük mahallemde yürürken durakta masmavi gözleriyle dikkat çeken bir adam gördüm. Güçhan'a o kadar çok benziyordu ki.. Koşa koşa durağa geldim. Etrafıma baktığımda gözden kaybolmuştu. Galiba artık iyi değildim. Kendi kendime halüsinasyonlar görüyordum. Kendi durağıma doğru yürürken gözlerimi ovaladım. Telefonumu alıp saate baktım. Geç kalıyordum. Yaklaşık on beş dakika daha yürüdükten sonra gelmiştim. Personel odasına eşyalarımı bıraktıktan sonra montumu çıkartıp önlüğümü giydim. Lobiye geçtikten sonra patron elime menüyü sıkıştırdı. Karşı masada arkası dönük takım elbiseli adamı işaret edip konuştu.

''Erdem beye menüyü götürür müsün?''

''Mutfağa girmem gerek başkası.''

Demeye kalmadan benim gitmemi emretti. Karşı gelemeyecek bir konumda olduğumdan elimde ki menüyle adamın yanına gittim. Menüyü masaya koyduktan sonra önlüğümün önünden adisyon ve kalem çıkardım. Daha sorumu sormadan kırmızı şarap istediğini söylemesiyle aniden kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Bu ses tonu , bu gözler. Durakta gördüğüm adam. Ben halüsinasyon görmüyordum. O yaşıyordu..

Bir süre sadece ona bakmıştım. Sonra titreyen bir ses tonuyla adını söyledim.

''Güçhan.''

''Erdem.''

Soracak bir sürü hesabım vardı ama şuan hiçbiri aklımda değildi. Yutkunamıyordum bile. O ise karşımda gülüyordu. Masada duran bir bardak suyu yüzüne fırlattım.

''Neredeydin sen!?''

Çatal ve bıçağın altında duran peçeteyle yüzünü silip ayağa kalktı. Burnunun ucunda ki bir damla suyu sildikten sonra bana baktı.

"Nehir , herkes bize bakıyor."

Gözyaşlarım benden izin almadan oluk oluk akıyordu. Elimin tersiyle yüzümü silerken bana bakan patronumla göz göze geldim. Önlüğümü çıkarıp yere attıktan sonra personel odasına doğru yürüdüm koşarcasına. Arkamdan bana sesleniyordu. Duymamaya çalıştım ve eşyalarımı alıp arka kapıdan çıktım.

Güçhan artık bitmişti. Şimdi çıkıp gelse bile sadece kendini değil beni de bitirmişti. Bir harabeyi düzeltemezdi. Yıkılmaya alışmıştım ama bu sefer gelen darbe beni hepsinden daha çok sarsmıştı. 

-

İMTİHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin