-
Durağa geçip her zamankinin aksine boş olan banka oturdum. Ağlayarak otobüs bekliyordum. Nereye gideceğimi de bilmiyordum ya. Bu sefer üzülen ben olmayacaktım. Buna izin vermemeliydim. Neler yaşamıştım. Her şey bu kadar kolay olmamalıydı.
''Bakar mısınız?''
Son model arabasıyla durağın önünde duran arabadan geliyordu ses. Camı hafif araladıktan sonra yüzüne baktım. Yüzüne o kadar boş bakıyordum ki arabadan inip yanıma geldi. Ben de ayağa kalktım.
''Bak gerçekten-'' Demesine kalmadan sözünü yutturdum.
''Bak neden geldin bilmiyorum ama geldiğin gibi defol git anladın mı? Benim sana ihtiyacım yok. Ya ben her şeyimi kaybettim ya.''
ellerimle gözlerimi kapatırken daha çok ağlıyordum.
''Lütfen git ne olursun.''
''Tamam o zaman şöyle yapalım.''Dedikten sonra cüzdanını çıkardı.
''Bu ne şimdi? Çıkar çıkar! Para at yüzüme. Çıkarsana! Ne aşağılık bir insansın sen böyle!''
Cüzdanından bir kart çıkartıp gözüme sokarcasına yaklaştırdı. Kimliğiydi. Erdem Haktan yazıyordu. Fotoğrafta ta kendisiydi. Ne yani sahte kimlik olamaz mıydı?
''Bakın ben Almanya'da yaşadım. Orada büyüdüm. Son iki senedir buralardayım. Konu nedir ne değildir bilmiyorum ama adım Erdem.''
Bir an duraksadıktan sonra tekrar o ses tonumla konuştum.
''Bana ne diye ismimle seslendin o zaman ha!?''
''Önlüğünde yazıyordu.''
Her şey birbirini tutuyordu. İnanmaktan başka çarem yokmuş gibi hissettim ve duraksadım. Tek kelime edemiyordum. Boş bakışlarımı yakalayınca konuştu.
''Sanırım bir yanlış anlaşılma oldu. Seni üzmek istememiştim. Bir kahve içebilir miyiz? Belki konuşmak istersin.''
Dedikten sonra benim konuşmamı bekledi. Yüzüne boş boş bakar iken gülümsedi ve 'peki' dedi. Arkasına bakarak gülümsedi ve arabasına bindi. Arabayı çalıştırdıktan sonra bir anda yanında ki koltukta buldum kendimi. Bana bakıp gülümsedikten sonra ben de gülümsedim. Gaza bastı. Yol boyunca kimse tek kelime etmedi.
-
Yağmur yağmaya başlamıştı. İçeriye oturmuştuk ama cam kenarına. O kadar uzun süre camdan dışarı bakmıştım ki sipariş ne zaman alındı ne zaman geldi anlayamamıştım. Bütün olayları anlatıp resmini gösterdiğimde o da şoke olmuştu.
''Ne desem bilmiyorum. Gerçekten.''
''Bir şey söylemene gerek yok.''
Beraber birbirimize bakıp sustuk ve kahvelerimizi içtik. O sırada çalan telefonuma baktım. Tanımadığım bir numara arıyordu.
''Galiba bunu açmam gerek.''
Dedikten sonra onaylayıcı bir bakış aldım ve telefonu açtım. Bir kadın sesi geliyordu.
''Merhaba. Aybüke ben.''
''Merhaba , Nehir bende.''
''İlanınızı gördüm ve umarım beni kabul edersiniz. Evinizin yakınlarında büyük bir hastahane var. Orada hemşirelik yapıyorum ve şu an oturduğum ev hastahaneye iki otobüs uzaklığında. Oralarda ki evleri biraz araştırdım ama kendime göre bir ev bulamadım. Bir arkadaşım vesile oldu sizi gördüm. Umarım beni kabul edersiniz. Bir erkek arkadaşım da yok. Sosyal hayatımda. Nöbetim haricinde eve gelmemezlik yapmam. Ortak parayı zamanında getiririm. Lütfen-''
dediği anda onu susturdum. Hayatım boyunca bu kadar çok konuşan bir kız görmemiştim. Daha tanımadan anlaşmakta zorluk çekeceğimizi anladım.
''Bak tamam sakin ol. Bunları geldiğinde konuşuruz olur mu? Ben şu an dışarıdayım bir saate eve geçerim.''
Telefonu usulca kapattıktan sonra masaya döndüm. O ilanı aylar önce vermiştim. Yalnızlıktan ve evin ihtiyaçlarından dolayı bir ev arkadaşı istemiştim. Evim küçüktü ama evi otel gibi kullanacaklar için birebir bir evdi.
''Kalksam iyi olacak sanki. Kalkalım mı?''
''Biraz hızlı mı oldu bilmiyorum ama seni tanımak isterim. Çok güçlü bir insansın. Beni lütfen yanlış anlama-
''Telefonunu ver.''
Garip bakışlarla bana baktıktan sonra cebinden telefonu çıkardı ve bana uzattı. Kilidini açtığı telefona numaramı yazıp kendimi çaldırdım ve gülümsedim.
''Gidebiliriz.''
-
Arabadan indikten sonra binaya girdim. Kapımın önünde bavuluyla oturan bir kızla karşılaştım. Kıvırcık saçları beline kadar geliyordu ve kısacık boyu vardı. Topuklu ayakkabılarıyla boy açığını kapatıyordu. Şirin bir görünümü vardı. Başını bavulunun üzerine kapatmıştı.
''Tanışıyor muyuz?''
Dedikten sonra kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
''Aybüke ben.''
''Durum o kadar vahim ha? Gel hadi.''
Kapıyı açtıktan sonra önce onu davet ettim eve. Bavuluyla içeri girdikten sonra ayakkabılarını çıkardı. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra kısacık boyu daha çok belli oluyordu. İçimden küçük bir gülücük attım. Beraber salona girdik. Kendini koltuğa fırlattı. Neyse ki koltuğun yarısını kaplıyordu. Ben de yanına oturup bağdaş kurdum.
''Ev biraz küçük ama sorun olmaz herhalde?''
''Bunu sorun edecek gibi mi duruyorum sence şu an?''
''Çok güzel. Umarım o bavulda temiz çarşaf da vardır. Şu yanda ki oda boş.'' işaret parmağımla sağı gösterdim.
''Çamaşır makinesi banyoda , tek sevmediğim şey banyoda saç ona dikkat et lütfen. Kahve fincanlarını yıka. Para mevzusunu yarın konuşuruz. Yedek anahtarda askılıkta. Sonra anahtarımı unuttum diye beni arama.''
''Güzelmiş. Ben yatıyorum o zaman.''
''Oldu o zaman.''
Onun paytak paytak yürüyüşünü izledikten sonra koltuğa yayılıp telefonumu elime aldım. Ne kadar doğruydu tanımadığım bir insanı eve almak bilmiyorum ama artık hiçbir şeyden korkmuyordum. Gelip uykumda boğsa bile bu benim için bir kurtuluş olurdu. Ama Aybüke o tarz insanlara benzemiyordu. Bir mutluluk vardı içinde. El bebek büyütülmüş şımarık bir kız çocuğunu andıran.
Telefonumda biraz turlayıp patronumun küfürlerini okuduktan sonra diğer mesajlarıma baktım.
''Yarın bir davete gideceğim ama bil bakalım sol kolumda ne eksik?''
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMTİHAN
Misteri / ThrillerDans ederken öğrendim ; unutmayı , hatırlamayı.. Piyano çalarken öğrendim ; uçmayı , uzaklaşmayı.. Ve sen baba. Sen yokken öğrendim ; babalığı , babasızlığı.. Bana göre küçük anneme göre kazık kadar yaşımda kaybetmiştim babamı. Ve yine benim için s...