''Hayattan önce ölüme hazırlanmak.''
Yine her pazar günü olduğu gibi mezarlıktayım. Kemiklerim bu ürkütücü yerde titrese de kalbim toprak altında yatan babam için titriyordu. Acaba o da üşüyüp titriyor mudur? Çocuk gibi gidip üstünü örtsem ne kaybederim ki. Çocuk gibi gidip sarılsam ne kazanırım ki. Ah be baba. Sana tam ihtiyacım varken neredesin?
Buraya gelmeden önce evde annemle tartışmış ve kapıyı çarpıp kendimi dışarı atmıştım. Dün gece de Doruk'la kavga etmiş ve ondan ayrılmıştım. Şuan ise kafamda ki kavgaların , bağırışların sebebi olan adamın mezarının başındayım. Ona bağırmak çağırmak istiyorum ama onun yokluğunu sadece ben çekiyorum. Onsuzluğun acısını , kederini..
Çoğu insan acı çeker ve bu kategori benim gözümde ikiye ayrılır. Ailesiyle barışık olamayanlar ve seçtikleri eşle sorun yaşayanlar. İnsan başka neden acı çeker ki?
Mezarın başına oturduğumda siyah ince şalı başıma geçirdim. Saçlarım görünmeyecek şekilde başımı bağladıktan sonra derin bir nefes aldım. Elimle sanki babamın saçlarıyla oynarmışcasına toprağına dokundum.
''En sevdiğin çiçekleri getirdim.''
Dedikten sonra yerde duran kırmızı gülleri alıp toprağa diktim. Annem , babam öldükten sonra büyük bir çöküntüye uğramıştı. Her gün yarım saat günlük yazdığı halde babam öldükten sonra bu rakam 1 saate çıkmıştı. Bize sürekli babamı anlatmaya başlamış ve her anlatışında bize göstermemek için sürekli lavaboya giderek ağlamıştı. O zaman öğrenmiştim babamın kırmızı gül sevdiğini. Annem bir keresinde evinin önünde bir demet kırmızı gül bulduğunu söylemişti. Dayımlar kırmızı güllerin üzerinde not olmayınca annemin üstüne yürümüşler. 1 ay boyunca böyle sürekli gül getirmiş babam anneme. 1 ay sonunda annemin doğum gününde bir demet gülle karşısına çıkmış. Annem tabi şaşırmış. Sonra da babamın teklifini kabul etmiş. Şimdi de ben o gülleri babamın mezarına ekiyorum.
Telefonum çalmaya başladığında akan bir damla gözyaşımı silip telefonumu açtım.
''Efendim Irmak?''
''Nehir. Bizim okulun karşı caddesinde bir hastahane var ya. Oraya gelebilir misin?''
''Şuan daha önemli bir işim var. Gelemem. Sorun ne?''
''Nehir , Doruğu hastahaneye kaldırdılar.''
Elim ayağım bir anda birbirine dolanmış bir şekilde oturduğum yerden hızla ayağa kalktım. Doruk yani bu. Doruk'la ayrılmıştım ama sanki kalbime iğne batıyordu. Babamı bırakıp gitmek istemiyordum ama canım çekiliyordu.
''Orada mısın? Nehir ses ver.''
Telefonu kapatıp gülleri ekmeye devam ettim. Kimse babamdan önemli değildi. Doruk bile. Ama kalbim dur durak bilmiyordu. Hızlı bir şekilde gülleri ektim.
''Üzgünüm baba. Onun bana ihtiyacı var.''
-
''Doruk nerede?''
''Ameliyathanede.''
''Irmak ameliyathaneye nasıl girdi? Ne oldu ona? Anlatsana!''
Irmağa bağırırken ameliyathanenin kokuşmuş kapıları açıldı. Beyaz önlüklü saçında bir tel bile saç olmayan , zayıf ve gözlüklü bir adam bize doğru yürüyerek maskesini çıkardı.
''Başınız sağ olsun. Geldiğinde aşırı kan kaybetmişti. Ne yaparsak yapalım bir faydamız dokunmadı.''
Klasik bir konuşma yaptıktan sonra boş koridordan yürüyüp gitti.. Arkasında bıraktığı insanları ne de kolay umursamadı öyle. Sanki üzerimde bir lanet varmışta söküp atamıyor muşum gibi hissediyorum. Sanki tutunduğum her dal yerinden çıkıyor ve evren bana bir mesaj veriyormuş gibi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMTİHAN
Mistero / ThrillerDans ederken öğrendim ; unutmayı , hatırlamayı.. Piyano çalarken öğrendim ; uçmayı , uzaklaşmayı.. Ve sen baba. Sen yokken öğrendim ; babalığı , babasızlığı.. Bana göre küçük anneme göre kazık kadar yaşımda kaybetmiştim babamı. Ve yine benim için s...