"Hyung, ben gittiğimde üzülme."Diğerlerine, yaşlı bir adamın genç bir adama 'hyung' diye seslenmesi tuhaf gelebilirdi, ama Jimin ve Yoongi'ye ise, sohbetleri mükemmel derecede mantıklıydı.
"Eminim ki yeniden görüşeceğiz. O yüzden zamanı geldiğinde, eğer ilk ben seni bulamazsam, sen beni bulmak zorundasın." Jimin ısrar etti, sesi git gide kısılıyordu. Evlerindeki destekli yatağındaydı; doktor son bir şey söyledikten sonra onu geri eve yollamıştı.
"Mhm, bulacağım." Yoongi kelimelerin ağzından çıkması için çabaladı. Eğer tek bir kelime daha ederse, göz yaşlarının akacağından korkuyordu.
"Sana kesinlikle yeniden aşık olacağım, o yüzden beni bekletme tamam mı? Gidip başka insanları beğenme, sadece beni sevebilirsin, tamam mı?"
"Anladım, anladım."
"Bana söz ver hyung."
Yoongi serçe parmağını doğrultarak, Jimin'in küçük serçe parmağına kenetledi. "Söz veriyorum."
"Hey, sence eğer ölürken ismini söylemeye devam edersem, yeniden doğduğumda seni hatırlar mıyım?"
Jimin bunun saçma bir soru olduğunu biliyordu ama bu, ortamı yumuşatmanın bir yoluydu. Yoongi'nin yıkılmanın eşiğinde olduğunu görmek için dahi olmaya gerek yoktu.
"Emin değilim," diye cevapladı Yoongi ciddiyetle.
"Seni hatırlamak istiyorum. Bizi hatırlamak istiyorum. Bu bir israf, biliyorsun değil mi? Geçirdiğimiz onca anıyı unutmak..."
"Ben hatırlayacağım."
"Evet... En azından sen hatırlayacaksın." Jimin, Yoongi'ye zayıf bir şekilde gülümsedi.
"Hey, yorgun görünüyorsun. Biraz uyumak ister misin?" diye sordu Yoongi yumuşak bir şekilde, kolları çoktan Jimin'i yatağa yerleştirmek için harekete geçmişti.
"Sabah görüşürüz hyung."
Boynunu rahat pelüş yastığın üzerine koyan Jimin, yumuşak bir şekilde esnedi.
"İyi geceler Jiminie."
"Beni sev hyung."
"Seni seviyorum."
Ve soluklu bir kıkırtıyla birlikte, Jimin uykuya daldı.
Ertesi sabah ise, Yoongi yalnız uyandı.
[XX Yıl Sonra]
Aylardan Nisan'dı, bu da demek oluyordu ki, şehir rastgele aralıklı sağanak yağmurlar tarafından bombardıman ediliyordu. Mahalle bakkalından eve hızlı bir şekilde yürürken, Yoongi çok şükür ki şemsiyesini yanına almıştı.
Diğer insanlar hazır ya da şanslı değillerdi ve başlarının üstünü yeterince büyük bir şey ile örtmeye çalışıyorlardı.
Kavşağa doğru yaklaşırken, Yoongi'nin gözleri kalabalığın içinden tanıdık bir çocuğu yakaladı. Birinin kafası o çocuğunki kadar parlak olduğunda, bakmamak imkansızdı. Uzaktan, çocuğun kafası tatlı bir mandalina gibi görünüyordu. Saç rengi turuncuydu, pastel boyalardaki parlak turuncu gibi değildi, daha soluk, C vitamini tableti gibi turuncuydu. O da, birçok insan gibi şemsiyesizdi.
Yoongi, çocuğun küçük elleriyle başını örtmek için anlamsız bir şekilde çaba harcamasına kıkırdadı. Çocuğun daha yakınına gidip neredeyse omuz omuza değecekleri mesafede dururken, şemsiyesini küçüğünün üstünü de kapayacak şekilde yana yatırdı.
Sokak lambası yeşil yandıktan ve ikisi birden yolun karşısına, ayak adımları senkronize bir şekilde yürümeden önce çocuk ona minnettar bir şekilde gülümsedi.
"Çok teşekkür ederim," dedi turuncu saçlı çocuk, yolun karşısına ulaştıklarında.
"Problem değil. Eğer istiyorsan şemsiyeyi alabilirsin, evim hemen şurada." Yoongi küçük olana sevgi dolu bir şekilde gülümsedi.
"Sorun olmaz mı?" diye sordu diğeri, gözleri minnettarlıkla aydınlanmıştı.
"Durma, al hadi."
Utanmadan çocuğun elini alarak, Yoongi şemsiyeyi tutması için ona verdi.
Şemsiye büyük değildi ve kısa mesafeli temasla birlikte ortak alanlarının yakınlığı, genç çocuğun yanaklarını lekeleyerek kıpkırmızı bir allık oluşmasına neden olmuştu.
"Geri verdiğimden emin olacağım," diye söz verdi çocuk.
"Tabii, benim evim şu yakındaki beyaz ev," diye haber verdi Yoongi, şemsiyenin altından kaçmadan önce.
"Uhm, affedersiniz!" diye bağırdı çocuk, Yoongi uzaklaşmaya başladığında. "Acaba... acaba tesadüfen hiç tanıştık mı?" diye sordu, sözleri şiddetli yağmurda git gide daha da güçlükle anlaşılıyordu.
"Bilmem, belki." Yoongi omuz silkti, dudakları garip bir şekilde bükülmüştü. "Yakında görüşürüz Jiminie!" Yoongi, evine doğru koşmak için dönmeden önce elini salladı.
Yoongi'nin sarı şemsiyesinin altında durmakta olan Jimin ise, izlediği figür kaybolduktan sonra, tek göz kapaklı gözleriyle düşünmeye başladı.
Az önce... Diğeri onu ismiyle çağırmıştı. Değil mi?
epilog demek fated bitti demek, fated bitti demek nakamvra'nın gözleri yaşlı demek...
fated'ın öncesi için yazılmış hikayenin tanıtım bölümünü çevirdiğim için geç olmadan paylaştım. "the beginning" adı altında profilimden bulabilirsiniz. uzun zamandır okumadım, çevirirken ben de sizinle okuyup hatırlamadığım yerlerde tekrardan gülüp belki de tekrardan ağlayacağım. umarım onu da fated'ı sevdiğiniz gibi seversiniz.
bilmeyenler için; the beginning yoongi ve jimin'in ilk defa nasıl tanıştığını ve yoongi'nin nasıl ölümsüz olduğunu anlatacak.
ilk okuduğum yoonmin hikayesini hatırlıyorum desem yalan olur ama ilk okuduğum ingilizce yoonmin hikayesi fated'dı. o yüzden benim için yeri çok ayrı. çok uzun soluklu bir hikaye olmasa da umarım bana dokunduğu gibi size de dokunup kalbinizi azıcık dahi olsa ısıtmıştır.
diyeceklerim bu kadardı. buraya kadar bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. her bir oyunuz ve yorumunuz benim için çok değerli, o yüzden çok teşekkür ederim.
benden ya da diğer çevirilerimden haber almak için beni takip edebilirsiniz ya da diğer çevirdiğim kurgular ilginizi çekerse kütüphanenize ekleyebilirsiniz. umarım başka çevirilerimde de görüşürüz. 💛💜💛
— nakamvra
10 şubat, 2019.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fated. ✓
Short Story"bir daha asla." dedi yoongi kendi kendine, jimin'in küllerini okyanusa dökerken. "bu sonuncu olacak." © atlantis_princess 2017 yoonmin fanfic'i.