2. Bölüm "Ölüm"

161 22 32
                                    


Yorumlarınızı bekliyorum...

Rüzgarın etkisiyle süzülen uzun, hafif dalgalı, kırmızı saçları daha fazla ürkütücü olmasını sağlamıştı.

Belli ki bilmiyordu. Beni nasıl paramparça ettiğini.

Ölüm...

Bir kavram bu kadar basit olmasına rağmen nasıl bu kadar can yakıcı olabilirdi?

Siyah paltosunun sağ tarafındaki büyük cebinden bir saat çıkardı. Zincirli, kolye şeklinde bir saatti bu. Havanın bu kadar karanlık olmasına rağmen o kadar parlak bir saatti ki kolaylıkla görebilmiştim.

Saati bana getirmeye başladı. Ağır ve sert adımlarla gelirken adeta adımlarıyla yeri titretmişti.  Ya da benim titreyen bedenim öyle zannediyordu sadece.

Yanıma gelmesi uzun sürmemişti. Fakat ben yerde öylece kalakaldığım için eğilmek zorunda kaldı.

Yine aynı yavaşlıkta yere çömeldi ve benim hizamda durdu.

Boyu oldukça uzun olduğu için bu haliyle bile benden oldukça uzundu. Belki de ben çok kısaydım. Boyu iki metreye yakındı ve bu onu çok daha korkunç yapıyordu.

Yaşlı, bitkin gözlerimle ona baktım.

Oysa onun masmavi gözleri kendinden çok emin bakıyordu.

Kemikli yüz hatları vardı. Özellikle burun ve elmacık kemikleri çok belliydi. Hafif ince, ama ince olmasına rağmen dolgun duran dudakları vardı.

İki yanağındaki gamze gibi çukurlar mükemmel yüz hatlarına çok yakışmıştı.

Uzun boyunluydu. Ayrıca teni bembeyazdı.  Aynı bir vampir gibi. Acaba vampir olabilir miydi? Günümüzde yaşayan vampirler olabilir miydi?

"Nesin sen?"

Sorduğum soru karşısında ağzının sol kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

"Zaman Bekçisi'yim. Ama insanlar bizim gibilere Azrail'de diyorlar."

Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne demişti o? Azrail mi?

Soğuk betonun üzerinde oturduğum için zaten titreyen bedenim daha fazla titremeye başlamıştı. Üşüyordum.

"Üşüyorsun."

Dedi Azrail. Elini önce yumruk yaptı. Sonra eline bir şeyler fısıldayıp açtı ve bana doğru üfledi.

O an vücuduma bir sıcaklık yayılmaya başladı. Tatlı, yumuşacık bir hissiyat yarattı içimde bu sıcaklık.

Titreyen bedenim artık titremiyordu. Ama anlayamıyordum. Azrail ise can alıyor demekti. Yani beni öldürmeyecek miydi? Neden bana iyi davranıyordu? Elbette ilk tanışmamız pek de iyi geçmemişti. Fakat şu an, onun iyi biri olduğunu bile söyleyebilirdim. Allah aşkına! Ne saçmalıyordum ben böyle?

Bana az önce cebinden çıkardığı saati verdi. Daha doğrusu elime bıraktı. Ben bu esnada öylece onun ellerine bakıyordum. İnce uzun parmakları vardı.

İşaret parmağındaki yüzük çok dikkatimi çekti. Gül motifleriyle süslenmişti ve ortasında kan kırmızısı renkte bir taş vardı.

"Saat kaç?"

Hemen kol saatime bakmak için kolumu kaldırdım ama Azrail, bu hareketimi hemen engelledi.

"O saate bak."

Bana az önce elime bıraktığı saati gösterdiğinde yutkundum. Neden o özellikle o saate bakmam gerekiyordu?

Zaten elimin içinde olan saati kavradım ve yukarı kaldırdım.

Zaman ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin