Duygu yüklü hikayeler yazdım bir zamanlar. Aşk ve hasret yüklü. Acı yüklü hikayeler yazdım, efkâr yüklü hikayeler. Mutsuz sonla biten hikayeler yazdım ve istesemde mutlu bitemeyen. Karanlığı anlattım birinde, yaşlı ve kötü bir babanın yüz hatlarını detaylarıyla anlattım bir diğerinde. İronilerle kullandım hikayelerimde, imalar ve susmalar.
Çoğunda anılarımı anlattım ama bütün anılarım hayal ettiğim gibi döküldü ekrana parmaklarımdan. Asla aslında olanı yazmadım. Çünkü aslında olanlar ne çok acı, ne çok efkâr, ne de büyük aşklar içeriyordu.
Kalıcı şeyler yazmak istemedim çünkü bu günlerde kalıcı olan hiçbir şeye rağbet kalmadı. Fast food yeyip albümlerimize bir gün sonra kaybolacak fotoğraflar yüklüyoruz. Bunlar gibi çabucak biten aşklar basıyoruz gönlümüze. Yalan hayatlar, sahte yollar ve yapmacık acılar... Sahte olmayan tek şey kaldıysa baki olan ölüm o da.
Şimdi kalıcı şeyler yazasım var. Sadece aşk ve umut yüklü satırlar yazasım. Devrik olmayan cümleler kullanarak. İroni ve imalar içermeyen cümleler. Anılarımı ve acılarımı olduğu gibi yazasım var. Mutlu sonlar, istesemde mutsuz bitemeyen sonlar. Bulutları ve güneşi içeren. Seni içeren yazılar yazasım var. Hatta göçmen bir kuş olup sana doğru uçasım var. Çünkü sen yağmur ve bulutsun. Çünkü sen karanlığa aydınlık, umutsuzluğa umutsun. Ve mkünse aklım senden başka herşeyi unutsun.