9| Kuru teşekkürleri sevmem

7.1K 727 314
                                    

Medya: Khalid - Hundred

Lütfen bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız. Hatalarım varsa affedin bir de, kontrol etmeden atıyorum.

Keyifli okumalar~



***



Zaman, kavraması ve anlaması zor bir kavramdı. Kimi zaman size hiç geçmiyormuş gibi gelirdi. Yelkovan artık akrebi kovalamaktan yorulmuş da pes etmiş gibi. Siz bir saat geçti sanarken aslında sadece birkaç dakika geçerdi.

Kimi zaman ise, zamanın hızına yetişemezdiniz. Daha birkaç dakika önce yaşadığınız şeyin üstünden aslında saatler, belki günler geçmiş olurdu. Bu durum çoğu zaman bana kafayı yedirtiyordu.

Zaman akıl almaz bir kavramdı ve sinirlerimle oynamayı çok iyi biliyordu. Aksi takdirde, Min Yoongi'nin beni utançtan yerin dibine soktuğu oyununun ardından -tamam kabul ediyorum, hak etmiştim- beni evime bıraktıktan sonra, hafta sonunun bu kadar hızlı geçmesinin bir anlamı olamazdı.

Şöyle bir dönüp baktığım zaman, zamanın ellerimden kayıp gidermişçesine hızlı akmasını sağlayacak bir şey de yapmamıştım. Annemle babam evde yoktu. Buzdolabının üstüne, Busan'daki teyzeme gittiklerine dair bir not bırakmışlardı. Aramaya tenezzül mü etmediler yoksa telefonum kapalı olduğu için ulaşamadıklarından mı not yazmışlardı emin değildim ama açıkçası umrumda olduğu da pek söylenemezdi. Hatta hafta sonunu tek başıma geçirecek olma fikri keyfimi yerine getirmişti. Koca hafta sonunda tek olacaktım ve ben de telefonumu şarj ettiğim gibi Taehyung ve Jungkook'u arayıp eve çağırmıştım. Ve tam da o an bunun ne kadar kötü bir fikir olduğunu kestiremesem de daha sonra, hafta sonumu güzel geçirmek için o ikisini çağırmanın en kötü seçenek olduğu kanısına varmıştım.

Açıkçası, o ikisi canıma okumuştu. Tanrım, ailemden işitmediğim azarı onlardan işitmiştim. En sonunda, bana olan sinirleri biraz dinmişti ki, bu sefer de birbirleriyle didişmeye başlamışlardı ve ben o ikisinin kavgasını çekemeyecek kadar bitkin olduğumdan çözümü onları evden kovmakta bulmuştum.

Bu kadardı, koca iki gün boyunca sadece birkaç saat o ikisiyle muhatap olmuş geri kalan zamanı evde yuvarlanarak geçirmiştim ve işte, kırk sekiz saat bir göz kırpmalık sürede yitip gitmiş gibiydi. Şimdi de otobüsten inmiştim ve şirkete adımlıyordum.

Zihnimde dönüp duran çok fazla yanıtsız kalmış soru vardı. Bunların en çok aklımı kurcalayanı ise biricik patronuma nasıl davranmam gerektiğiydi. İşin aslı, kendimde yüzüne bakabilecek cesareti bulabileceğimi bile sanmıyordum. Tanrı biliyor, şirkete gelmek bile korkutucu geliyordu gözüme. Ancak mecburiyetimden de kaçamıyordum.

Tek temennim, gün içinde kendisiyle çok fazla muhatap olmak zorunda kalmamaktı. Sadece bunu istiyor ve diliyordum.

Dakikalar içinde şirket binasına giriş yapmış, geçen haftada kaynaştığımıza inandığım güvenlik görevlileriyle selamlaşmış, boş olduğunu gördüğüm için sevindiğim asansöre binmiş ve on ikinci kata çıkmayı beklerken kaynağını bilmediğim bir melodi mırıldanmıştım. Yaklaşık iki dakikanın ardından asansör durmuş, ufak bir sesle açılan kapılar ardından bana koridoru sunmuştu. Mırıldandığım melodiyi kesmezken asansörden çıkmış, sekreter kıza bir baş selamı verip bay Kim'in odasına adımlamıştım.

Evet, buraya kadar her şey olağan seyrinde ilerlemişti. Ta ki, odaya girip masamın üstünde karton bir bardakta kahve ve yanında düz kırmızı bir pakete sarılmış, hediye olduğu belli olan bir kutu görene kadar.

Bay Kim henüz gelmemişti. O yüzden başta kahvenin de kutunun da onun için bırakılmış olduğunu düşünmüştüm. Getiren her kimdiyse masaları karıştırmış olmalıydı. Kesinlikle böyle olmalıydı. Ancak yanılmıştım ve Bay Kim içerikli tezim, masamın yanına ulaştığımda kutunun üzerine iliştirilmiş olan kağıtta ismimi görmemle çürümüştü.

7 Rings // Yoonmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin