6| "Karşılık vermemeye çalış."

7.7K 792 311
                                    

Imagine Dragons - Whatever it Takes

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. keyifli okumalar~


***


Hisler hakkında hiç oturup da öyle uzun uzadıya düşünmemiştim. Birini ya severdim ya da sevmezdim. Birine karşı ya bir şeyler hissederdim ya da hiçbir şey hissetmezdim. Olumlu veya olumsuz. Hiçbir zaman hislerimin ortası olmamıştı, olmazdı. Bu her şey için böyleydi.

Benim için araf diye bir şey yoktu.

Arada bir yerlerde olmaktan nefret ederdim. Çünkü, bana göre, arada bir yerlerde olmak başkasının etkisine çok çabuk girebilmek demekti. Kim sizi hangi yöne çekerse oraya doğru hareket ederdiniz. Bu bir nevi hayatınızın dümenini başkasına teslim etmekti. Hayatınızın kontrolünün elinizden kayıp gitmesi demekti.

Arabanın altından akıp giden yolu, yayıldığım deri koltukta seyrederken aklımdan geçen düşüncelerdi bunlar. Daha doğrusu, çıkış kapısına ulaşmam için patika görevini gören düşüncelerdi.

Min Yoongi, beni eve götüreceğini söyleyip arabasına bindirmişti. Ben kendi evime götüreceğini sanıyordum ancak bu dumanlı halimle bile gittiğimiz yerin benim evim olmadığını anlayabiliyordum.

Min Yoongi'ye karşı ne hissettiğimi düşünmemin başlangıcı ise tam olarak farklı bir yola saptığımızı fark ettiğim zamana dayanıyordu.

Ve zihnimde yankılanan cevap ise korkunçtu.

Ona karşı nötrdüm. Net olarak şöyle hissediyorum diyebileceğim bir hisse sahip değildim ve bu çok korkunçtu.

Min Yoongi hayatıma dahil değilken, ben onun bir çalışanı değilken, her şey daha kolaydı. Ona karşı sadece, başardığı şeylerden dolayı, derin bir hayranlık besliyordum. Hislerimi adlandırabileceğim bir durum vardı. Onu kendime örnek almıştım ama o kadardı. Daha fazlası yoktu. Sadece büyük işler başarmış birinin hayranıydım.

Ancak şimdi her şey karmakarışık hissettiriyordu.

Yaptığı şeyler beni korkutuyordu. Ama yaptıklarından daha korkutucu olan bir şey vardı, o da benim tepkisiz kalıyor oluşumdu. Öylece dibime girdiğinde onu itmem, ne yaptığını sormam gerekirdi ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Yapmıyorum değil, yapamıyordum ve bu çok korkutucuydu. Sanki iplerimi parmak uçlarına dolayıp beni sınırlıyordu ve bu korkutucuydu işte.

"Jimin?" Yan tarafımdan sesi yükseldiğinde dönüp bakmadım. "Uyudun mu?"

"Hayır," diye mırıldandım. Çok değil, biraz daha ayılmış gibiydim ama içkinin kalıntıları hala zihnimin büyük bir bölümünde ve bedenimde hüküm sürüyordu. Hala ağzımı yayarak konuşuyordum. "Nereye gidiyoruz Bay Min? Evim bu tarafta değil."

"Senin evine değil, benim evime gidiyoruz zaten." Sesi ukala bir ton barındırıyordu. "Evinin yolunu bilmiyorum ve bu kafayla vereceğin tarife de güvenemem."

Hiçbir şey söylemedim, söyleyecek pek bir şeyim yoktu. İşine geldiği gibi hareket ediyordu ve ağzımı açıp itiraz edecek durumda bile değildim. Beni evime, daha doğrusu kendi evine götürmesine gerek yoktu. İlle götürmek istiyorsa ve ona vereceğim tarife güvenmiyorduysa, Tarhyung ve Jungkook'tan daha güvenilir bir tarif alabilirdi. Amacı neydi, ne yapmaya çalışıyordu kafa yoramayacak kadar yorgun hissediyordum. Bu yüzden boş verdim. Uykum geliyordu ve kapanmaya çalışan göz kapaklarıma karşı büyük bir direniş başlatmıştım. Yol üzerine aralıklarla konumlandırılmış lambaların ışıkları her üç saniyede bir camdan yüzüme yansıyor ve gözlerimi acıtıyordu. İnadı bırakıp sonunda gözlerimi kapattığımda "Uyuma," demişti. "Gelmek üzereyiz."

7 Rings // Yoonmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin