Kadın

88 50 9
                                    


Gözlerimi açmadan derin bir nefes aldım. Acı kokuyordu. Acı tohumu toprağa düşmüştü ve yakında filizlenip boy gösterecekti. Sözüm vardı ilkbahara.

Yatağımdan hafifçe doğrulmuştum ki enseme giren ağrıyla olduğum yerde kaldım, lanet olsun boynum tutulmuştu, hep rüzgar esince açılan lanet pencere yüzündendi. Üstelik başım aşırı ağrıyordu ağzımdan hafif bir inilti odaya serpildi. Sol elimi saçlarıma atıp karıştırdım, fazla yağlanmışlar. Güçsüz adımlarla banyoya yöneldim bir duş almak şarttı. Duşakabine girip yavaşça suyu açtım kıyafetlerimi çıkarmak istemiyorum. Çıkarınca şey gibi hissediyorum... çok savunmasız. Aklıma gelen anılar yüzünden göz sularım gözlerimdeki yerini alıp kendilerini birer birer aşağıya bıraktılar. Bir an intiharı anımsattı bu halleri. Keşke bende intihar edebilecek kadar özgür olsam.

Bazı insanlar şanslıydı acılarını yaşayacak yer ve zamanları vardı. Benim hiç zamanım olmadı, ben hiç küçük olmadım, çok işlerim vardı belki de bu yüzden çocuk olamadım. Annem ve babam hiç olmadı. Arkadaşlarımınsa dizlerinde ağlayacağı annesi, saçını okşayacağı babası vardı. Saçlarım çok mu kirliydi de babam bir kez olsun saçlarımı okşamadı? Oysa bir kere saçlarıma sevmek için dokunsaydın baba, nasırlı ellerine çiçekler ekerdim yaralı ellerimle. Bunu düşünmek o kadar canımı yaktı ki..saçlarımı iyice köpükledim, derimi kazırcasına. Sonra birden sakinleştim, yavaşça kıyafetlerimin üstünden vücudumu liflemeye başladım, dudaklarımdan dökülen ıslık da bana eşlik ediyordu, durulandıktan sonra üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp bornozumun yumuşaklığına bıraktım bedenimi. Altta kalan saçlarım rahatsız ediyordu ama pek de önemsemedim. Odama geçtiğimde açık perdeyi örtüp dolabımın önüne attım bedenimi. Temiz iç çamaşırlarımın üzerine açık gri askılı tişört ve kül rengi bir eşofman giydim. Dolabımın kapağına yapışık halde duran aynadan kendi silüetime baktım, fazla mı çökmüştüm? 23 yaşında birisine göre fazlasıyla kötü bir imaj çiziyordum kabul.

Saçlarımı hızlı hızlı tarayıp rastgele topuz yaptım ne halde olduğu umrumda değildi. Üzerime hafif uzun kapüşonlulu bir ceket giydim ve eşofmanı da değiştirip kot pantolon çekip dışarı fırladım sabahın erken saatleriydi, güneş henüz doğmaya yüz tutmuştu. Tüm gece süren saltanatını Güneş'e bırakmak Ay'a ağır geliyordu.

Uzun caddede biraz ilerleyip kaldırımın kenarına oturdum. Cebimdeki bir şey beni rahatsız ediyordu elimi atınca bunun bir çikolata olduğunu fark ettim. Kadınlar hayatlarının ağzına tükürüldükleri zaman çikolata yiyip kendini iyi hissetmeye çalışıyordu değil mi? Neden olmasın deyip ambalajını açtığım gibi ağzıma götürdüm. Bu şey ağzımı buruşturacak kadar tatlıydı.

"Napıyorsun kızım burada?" gelen sesle başımı kaldırıp karşımdaki ellili yaşlardaki kadına baktım. Meraklı bakışlarını yüzüme dikti, ben cevap vermeden gitmeyecek gibi bir hali vardı. Biliyor musun teyze annem bana hiç kızım demedi. Hayır izin vermeyeceğim, gözlerim dolmayacak, saçmalama iç sesim ulu orta yıkılamazsın.

"Hiç teyze evde fare vardı bende o gidene kadar buradayım." yalanımı sikeyim ben. "Asıl sen napıyorsun teyze saat daha 05.17 hiçbir yer açık değildir şimdi." Buralı olmadığı aşikardı. Bu mahallede böyle naif insanlar olmaz çünkü.

"Biliyorum kızım, oğlumun yanına memlekete gidiyorum en yakın bu saatte vardı otobüs. Arka mahallede oturuyorum bende, bize gidelim derdim ama gitmem gerekiyor." Az da olsa karanlığın hükmü altındaki havadan medet umarak dolan gözlerimin görünmemesini diliyordum. Biliyor musun teyzecim sözlerin içimde bir yerleri acıtıyor. Galiba hâlâ benden cevap bekliyordu. Konuşmayacaktım o da konuşup daha fazla kan ağlatmayacaktı bana, izin vermem böyle bir şeye. Bir süre sessiz kaldıktan sonra teyze de yoluna baktı.

ENGEREKLERİN DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin