Karşı binanın camından yansıyan gün ışığı sol gözüme vururken kulağımın arkasına sıkıştırdığım bir tutam saç özgürlüğünü ilan edercesine çıkıp gözümün önüne geldi. Işık, vurduğu tellerin kestane tonlarına kızılı bulaştırmış, güzelliğiyle gururlanan bir kadın gibi önümde salındırıyordu. Güzel bir kadın mıydım? Belki evet, belki hayır. Pürüzsüz bir cildim olmadı, insanları korkutacak derecede göz altı morluklarım, yüzüme bakan insanın ilk olarak fark edeceği sağ yanağımdaki yara izim, feri sönmüş gözlerim vardı ama bunlar beni çirkin mi kılardı? Söylediğim gibi belki evet belki hayır ama değişme çabasına girmedim hiç, yaramı kusur sayıp gizlemedim, morluklarımdan yakınmadım, kusursuz insan olur muydu?
"Gelmişsin."
Başımı yavaşça arkaya çevirdim "Evet.".
Kapının eşiğinde durmuş beni izlerken durağan bir hâli vardı sanki günlerce uyumamıştı. Ağır adımlarla karşımdaki koltuğa oturdu. Oturmasıyla yaylardan bir kaç ses yayıldı odaya. Yüzüne silik bir tebessüm kondurup "Neredeydin?" diye sordu. Gözlerimi hafifçe kısıp yüzüne baktım. Sahiden bilmiyor muydu? "Hesap vermeyi sevmem." niyetini çözene kadar sorularına ara cevap vermeye karar verdim, nasıl oynarsa oyunu ben de ona göre şekil alacaktım.
Geriye yaslanıp koltuğun birkaç tane daha ses çıkarmasına neden oldu. Sabır dilenircesine gözlerimi kapatıp açtım, dişlerim birbirine kitlenmişti. Onun dolu dolu bakan gözlerine karşın benim yüzümde tek mimik yoktu. Böyle bakmayı kesmeli yoksa tırnaklarımı gözlerine her an geçirebilirim.
Bir su damlasının bıraktığı iz gibi gittikçe silikleşen halkaları andıran yüzündeki gülümseme soldu ve garip bir ifade belirdi, dehşet gibiydi. Ne düşündüğünü anlayamazken pür dikkat yüzünü inceliyordum. Sinir? Karmaşa? Çaresizlik? Son okuduğum ifadeyle oturduğum yerden biraz daha öne kaydım. Şimdi daha dikkatli bakıyordum, bu çaresizlik de neyin nesi? Derin bir nefes soludum evet çaresizdi ama neden? Beynim hamurlaşmaya başladığında susmaya çalışıyordum. "Sesler yakından geliyor olmalı." dedi. Hiçbir şey anlamazken cevap verdim "Hangi sesler?" . Bu defa anlamayan gözlerle bakan oydu. Odayı garip bir kasvet sardı ve açık pencereden giren rüzgar bir kız çocuğunun eteğini savurduğu gibi perdeyi savururken henüz tamir ettiğim kapı çarparak kapandı. Derin bir nefes daha aldım. "Duymuyor musun birileri bağırıyor." demesiyle aldığım nefesi bıraktım. Ses yoktu. İlk kartı açıyorum, "Evet yakında olmalı." . Yüzündeki karmaşa yerini rahat bir ifadeye bıraktı;
"Ağrı kesici v-""Hayır yok."
"Kovmak için yeni üslup ha?"
"Anlayana."diyip yüzüne baktım.
"Böyle olmak zorunda değilsin."
Sinirlenmeye başlıyordum koltuğun minder kısmına parmaklarımı geçirirken yüzüne baktım. "Ne yani senin gibi kendime yeni bir kimlik mi uydurmalıyım?" ne dediğimi anlamayınca tek kaşını kaldırdı:
"Yeni kimlik mi? "
Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladım. Yeni bir cümle kurmasına fırsat vermeden cevapladım, "Neden polis olduğunu benden gizlemeye çalışıyorsun?" durup düşündü. İlk başlardaki merak sessizce yerini suçluluğa bıraktı. Bu kadar çok yalan söylemesine rağmen yüzünü bu kadar rahat okuyabiliyor olmam fazla tuhaftı. Yoksa bu da mı bir yanıltmaca?
"Ben sadece seni korkutmak istemedim." . Alayla karışık ufak bir kahkaha koptu dudaklarımdan, kaşlarım havalandı "Ne yani cidden kedi kestiğimi mi düşünüyorsun?" . Yüzünü sıvazlayarak "Tabiki de hayır ben sadece" diyip devamını getirmedi. "Evet sen sadece?" diye irdeledim. İyice odaklanmış yüzünü incelerken konuşmak istemez bir hâli vardı. Derin bir nefes soludu ve sakinlikle cevap verdi "Fazla tuhafsın ve hakkında hiçbir şey bilmiyorum." . Tek kaşım inip kalkarken pür dikkat yüzüne baktım olduğundan beş altı yaş daha büyük görünüyordu. Onu tanımayan birisi kesinlikle otuzlu yaşlarda olduğunu düşünürdü. "İstesen hakkımda her şeyi bulabilirsin." dedim saf bir dürüstlükle. Gözlerindeki ışık sönüp yerini durağan bir ifade aldı. "Evet biliyorum yapabilirim ama sen anlatmadan bir şeyleri kurcalamayacağım." derken ses tonu ve yüzü samimiydi. Ne kadar uzak kalmak istesem de artık oyunun içinde ben de vardım, onu en baştan tanımalı ve hareketlerimi ona göre ayarlamalıyım. Karşımda oturan adam hem en yakınım hem en uzağım, ne tuhaf çelişki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENGEREKLERİN DANSI
Teen FictionGenç kadın başını kaldırıp tepesinde uçuşan akbabalara baktı. "Yaşadığının tek belirtisi üzerindeki üç gram et, ondan başka hiçbir vasfın yok ölde bizde işimize bakalım." der gibiydiler. Bir mandalla tutturulmuşçasına dik olan burnunu sanki mümkünm...