Göz göre göre yandı, yıllarım...
Güzellikler bizi bulsun... Güzel olalım, niyetimiz iyi olsun ki en iyisine sahip olalım. İyinin bizi bulması için önce kendimiz iyi olalım. Sonrası nasip... Olursa da nasip olmaz da nasip!
'Geline bak, geline! Saat dokuz oldu, hala uyuyor. Eve kim gelmiş kim gitmiş...' diye duyduğum ses ile gözlerimi araladım. Karadeniz şivesi ile konuşan kişi yatak odamdaydı. Ve çıt diye bir sese uyanan kocam şimdi uyanmıyordu!
'Siz kimsiniz?' diyerek kaşlarımı çattım. Yataktan çıkarken 'Yağız' diye sesleniyordum.
'Amine uyuyoruz, şurada!' dedi.
Dün gece aklıma gelirken önce gülümsedim. 'Çok daha özelini senden bekliyorum. Her dansımız özel olmalı!' Beklendik bir olaydı. Şiir okumuştuk, dans etmiştik... Sabahlamıştık. Ve dün gece çok nazik bir adam vardı. Şuan? 'Yağız, kalkar mısın?' diye seslendim. Açıkçası bana dik dik bakan bu kadından ürküyordum. Ne yalan söyleyeyim, çok çetin bakıyordu.
'El etme kara uşağıma!' diye yüksek tonda konuşunca irkildim. Yeni uyanmıştım, sersemdim. Ah be teyzeciğim, ağzımı bile açmaya korkuyordum. Beni yiyecekmiş gibi bakıyordu.
'Hala!' diyerek gözlerini açtı. Nihayet! Hala mı, Yağız'ın halasımı vardı? 'Koca halam...' Yataktan öylece kalkıp halasının yanına gitti, elini bir güzel öpüp anlına yasladı. Halası da bağrına bastı, eh yani.
'Ya koca hala uşağım!' Allah'ım konuşması ne kadar şekerdi. Şive ile konuşan her insana ayrı bir sempati duyuyordum. Yağıza ne kadar da yumuşak bakıyordu, hiç bana baktığı gibi değil. Beni tanıyor muydu? İç sorgulamam bitince yanlarına birazcık yaklaştığım vakit sevgili eşim tanıştırma teşrifine girdi.
'Halam yani koca halam... Babamın halası,' dedi. İyi de babası ile görüşmüyordu, babasının halası... Yani kadın da yıllara meydan okumuş sanki kırışık denen şeye rastlanmıyordu. 'Hala, eşim...'
'Gereği yok! O beni bilsin yeter,' diyerek arkasını döndü. Korkuyordum! Beni hiç sevmemişti, hem de hiç! Zerre kadar bile. '5 dakika içinde aşağıda oluyorsunuz.' Odadan çıkarken Yağız koşar adımlarla banyoya yöneldi.
'Yağız,' diyerek peşinden ilerledim. Havluyu uzattım, yüzünü yıkamıştı. 'Bana anlatacağın bir şeyler var mı?'
'4 dakika kaldı. Halam saliseleri bile sayar,' dediği vakitte ne kadar ciddi olduğunu anlayıp giysi odasına gittim. İşe de gitmem gerekiyordu, en fazla yarım saat yanında kalabilirdim. Ki buna kabullenir miydi, muamma!
'Ne diye hitap etmeliyim, -cığım ekini kullansam olur mu? Yani halacığım gibi... İsmini de bilmiyorum! Beni hiç sevmedi ve istemiyor. Geçte uyanmadım ki...' diye söyleniyordum. Hızla eşarbımı yapıp kapıyı araladım. 'Sevda teyzeden daha tepkili gibi... Neden kimse beni istemiyor!'
'Samimiyeti sever, ismi Asiye. Sert görünür yufka yüreklidir.' Beni kendisine çekti. Çok kısa anda olmuştu... 'Ben istedim ya... Yetmez mi?' Benden geri ayrıldığında kendime gelmeye çalıştım. İki arada bir derede beni başka yerlere ışınlamıştı. Sanki kendisi istemişti! Bu da beni kandırıyor...
'Yani ben 'halacığım' dersem samimiyetsiz mi olurum? İyi de ben genelde öyle konuşurum.' Başımı kaşıyarak merdivenlerden inmeye başladım. 'Şimdi, aşağı inip bir güzel elini öpüp 'hoş geldiniz, Asiye Halacığım' diyorum. Saygıda kusur etmiyorum,' diye söylendim. Yağız da peşimden geliyordu. Salona inince biraz şaşkınlık biraz farklılık gözüme çarptı. Asiye hala salonun ortasına yer sofrası kurdurmuştu. Nefis de gözüküyordu. Sevda teyze ise hazırlattığı masanın başında oturuyordu. Gülümseyerek bakıyordum. İkisi anlaşamıyor gibiydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜMÜM
RomanceSevdim, bir adamı çok sevdim... Baktığı yolu sevdim, dokunduğu kumaşı sevdim! Onu ne kadar sevebilersem o kadar sevdim. Beni sevmeyi kabul etmeyen kalbini sevdim... Ve şimdi, gidiyorum. Gidiyorum, sevdiğim adam! Kalbine lavanta renkli gül yaprakları...