6. BÖLÜM

906 56 0
                                    

Canımı canına katacak kadar sevdim...

Uyuruz... Uyanırız. Gün batar, gece olur. Gece geçer, gün doğar... Yaşarız, yaşarız... Uyur yaşarız! Sonra ölürüz. İşte esas uyandığımız vakit o zamandır...

Yumduğum gözlerimi korkuyla açtım. Nefese nefesse kalmıştım, maraton koşmuş gibiydim. Elimi sıkı sıkıya tutan ele baktım. En son Şirinleydim, uyumuştum. 'Hep kabus görüyorsun...'

Doğruldum. İki gecedir... İki gecedir böyle değişik rüyalar görüyordum. Evimde olmadığımdan dolayı olmalıydı. Adaptasyon sıkıntısı yaşıyordum. 'Nefesim kesilecekmiş gibi!'

'Kesilmesin, nefesin...' diyerek elini kalbime yasladı. Beni kendisine çekip sarmaladı. İhtiyacım olan yerdeydim. Onun kuytusunda... Kokusunu içime çektim. 'Bana kızgın mısın?'

'Hayır!' dedim. Ailesi için yargılayamazdım ya da geçmişi için. İyisiyle kötüsüyle onun hayatıydı.

'Ben senin üzülmeni istemiyorum! Bunların hiçbirini hak etmiyorsun...' başımı kaldırıp ona baktım. Ne güzel adamsın! Yüzün güzel, saçların güzel... Ellerin bile çok güzel! Kalbin... O da güzel mi?

'Boşuna demedik! İyi günde kötü günde...'

*

Sıcak suyun verdiği rahatlık hissi bedenimde etkisini göstermişti. Saat altı civarlarındaydı. Uyanınca sıcak bir duş alıp güne güzel başlamayı temenni ettim. Bahar yavaş yavaş etkisini gösterdiğinden ötürü havalar ısınıyordu. Dışarıda mis gibi bir hava vardı...

'Dışarıya çıkınca ilk işin diş fırçası almak olsun Zehra!' dedim. Diş fırçam İzmir' de kalmıştı. Aslında kişisel bakım ürünlerimin çoğu İzmir'deydi. 'Acaba saç kurutma makinesi var mı?' banyo dolabını açıp baktım. Bulamayınca kapağı kapatıp çekmeceyi çektim.

'İyi de herkes rahatsız olur...' derken buhar olan aynaya ismimi yazdım. Neşeliydim. 'Yağız'da uyanır!'

Az önceki dolabı tekrar açtım ve gözüme çarpan kulak tıkacını elime aldım. İçeriye sessizce gidip koltukta uyuyan Yağız'ın yanına ulaştım. Üstünü bir pike ile örttüm.

İçimden 'İnşallah uyanmazsın,' diyerek tıkacı yerleştirdim. Banyoya tekrar gidip bir güzel kuruttum saçlarımı. Hazırladığım kıyafetlerimi giyindim ve hali hazırda olan ütülü şalımı taktım. Ayağıma spor ayakkabılarımı da giyip banyodan çıktım.

Yalının arka kısmında koru vardı. Biraz yürüyüş yapsam hiç fena olmazdı, temiz havayı içime çekerdim.

'Önce tıkaçları çıkarayım...' diye söylendikten sonra başarıyla çıkarmıştım. Uykusu çok hafifti. Merdivenlerden sessiz bir şekilde inmeye gayret ediyordum. Çok şükür evden çıkabilmiştim. Ev değildi, yuva değildi.

'Allah'ım ne güzel yaratmışsın,' diyerek ağaçlara bakmaya başladım. Boyları öylesine uzundu ki... 'Elhamdülillah,'

Yavaş yürüdüğüm halde aldığım nefes yetmiyormuş gibi hissediyorum. Biraz duraksayıp elimi kalbime götürdüm. İyi hissedince yine yürümeye başladım. Feride annem aklımdan çıkmıyordu. Acaba ne yapıyor, bugün ne yedi, canı sıkılıyor mu? Telefon bile kullanmıyordu! Ulaşabilmem için ya Verayı ya da İnciyi aramam lazımdı. İnci ve Vera düğünün bittiği gece dönmüşlerdi, İzmir'e. Keşke hep yanımda kalsalardı. Halime ise çalışıyordu.

Aslında aklıma dün yaşadıklarım gelmesin diye başka şeyleri düşünüyordum. Aklımı kazınmış gibi silinmiyordu, Kamelyanın dedikleri!

Kolumda ki saate baktım.

08.27

Zaman su gibiydi. Akıyordu! Daha evden çıkarken saat altı buçuktu. Giden ömürden gidiyordu! Yanıma anahtar almadığım için kapıyı tıklattım. Kapıyı açan Ayça'ya gülümsedim. 'Günaydın, Ayça!'

KÖRDÜĞÜMÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin