Her şey senin için...
Yağmur... Yağar. Rüzgar... Eser. Ömür biter, hayat son bulur. Her şey bir şekilde yolunu alır. Kalp kırıklıkları... Sağlık sorunları! Bir şekilde her şey yoluna giriyor. Nasıl olduğunu bilmesem de! Tek çaresi olmayan, ölüm... Giden gelmiyor!
Dün geceden sonra halsiz düşmüştüm... Yağmur altında kalakalmıştım, Efnan gelip eve götürmese kim bilir ne zaman kalkardım. Hayat beni zorluyordu. Zaman bir şeyleri bana unutturmalıydı.
'Zehra, telefon?' diyerek telefonumu uzattı. Ekrandaki 'Melek' yazısını görünce gözlerim açıldı. Arıyordu! Bir şeyler yoluna girsin. En azından bir şeyler!
'Efendim,' diyerek yanıtladım. Hızla... Vakit kaybetmek istemiyordum. Bir an önce kardeşine kavuşmasını istiyordum. Üstümdeki bu sorumluluktan sıyrılmak istiyordum.
'Dayıcığım, dayıcığım...' dedi. Bir kız çocuğuna aitti, karşıdan gelen ses.
'Yavrucuğum, ben Zehra. Zehra ablan...' dedim. Annesi mi aratmıştı? Melekten hiç böyle bir davranış beklemiyordum. Çok ilginçti!
'Zehra abla, sen bize gelen ablasın. Dayımın fotoğrafı...' dedi. Ses kesilince birkaç kez seslendim. Kapanmamıştı.
'Orda mısın canım?'
'Yanlışlık olmuş, kusura bakmayın!'
'Melek bir saniye, kapatma. Nasılısın?' Umutlarım sönüyordu. Bir mum gibi...
'Kapatmam lazım. İyi günler,' dedi. İyi de... Kızı aramıştı, nasıl yani? Yağız'ın verdiğim fotoğrafını mı görmüştü? Allah'ım... Kafam allak bullak olurken telefonu masaya bıraktım. Numaramı silemediğine göre konuşmak istiyordu. Silmeyi de unutmuş olabilir. İhtimaller o kadar çoktu ki! İçinde boğuluyordum.
'Kimmiş? Telefonu kapatsana,' dedi. Dalgınlıktan... O da kapatmayı unutmuş! Telefonu tekrar kulağıma yasladım. Derinden gelen sesleri dinlemem çok ayıptı ama Melek telefonu yanlışlıkla açık bırakacak kapasitede de bir insan değildi. Yani zaten araması tuhaf olmuşken... Neden kapatmayı unutsun ki?
'Baba yapma! Anne...' Az önceki kızın sesiydi. Ağlama sesleri geliyordu. Boğuk sesler kulağımı tırmalıyordu.
'Yeter, yeter! Numarayı silmeyi unutmuşum. Vurma daha fazla!' Bu ses... Meleğe aitti. Kocası mı vuruyordu? Canım... 'Canımı yakıyorsun, kolum morardı. Bırak beni... Bari çocuklarını düşün!' Onu öyle çok iyi anlıyordum ki! Bu olanların benim yüzünden olması canımı yakmıştı ama artık kesinlikle Meleği orada bırakamazdım. Kocası ona şiddet uyguluyordu!
'Kes sesini! Ben sana demedim mi bir daha konuşmayacaksın diye? Biz yetmiyor muyuz sana... Aramayacaksın! Seni bu halinden beter ederim. Kırılmadık kemiğini bırakmam,' dedi. Vicdansız! Bunlar nasıl kocaydı? Merhamet yoksunları...
'Tamam... Görüşmeyeceğim. Yapma. Çocuklarımız korkuyor...' Ağlıyordu. Kızların ağlama sesleri kulağıma doluyordu. Kızcağız acı çekiyordu... Kırılma sesleri ile ağlama sesleri karışıyordu.
'Melek,' diye seslendim. Beni duymuyorlardı. Kapatıp bir köşeye fırlattım. O kızı orada bırakmazdım! 'Kızı dövüyor, kocası! Sesleri geliyordu... Bu çok kötü!' Ben bir tokat ile kendimi hala toparlayamamışken... 'Yuvana dönmen lazım, Melek! Adımını atmadığın yuvana dönmen lazım...'
*
4 gün sonra
Kuşlar... Ne de güzeller! Özgürler. Gökyüzünde süzülmek, pek güzel! Kuş olsaydım, Yağız beni üzdükçe diyar diyar uçsaydım... Olmaz mıydı? Bu adam beni üzmeye adamıştı, kendini! Onun sayesinde bir dünya ülke keşfederdim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜMÜM
RomanceSevdim, bir adamı çok sevdim... Baktığı yolu sevdim, dokunduğu kumaşı sevdim! Onu ne kadar sevebilersem o kadar sevdim. Beni sevmeyi kabul etmeyen kalbini sevdim... Ve şimdi, gidiyorum. Gidiyorum, sevdiğim adam! Kalbine lavanta renkli gül yaprakları...