20. BÖLÜM

647 19 0
                                    


Özüm dediğim...

15 gün sonra

Bazı insanlar bazı çocuklar çok nasipli olurlar... Öyle ki ummadıkları anda öylesine şeyler onlara nasip olur ki! Ben nasipli miydim? Bilmiyorum. Tek bildiğim evladımın dünyanın en nasipli evladı olduğuydu...

'Çok erken değil mi?' diyerek ahududuyu ağzıma götürdüm. İki gündür üç kilo ahududu yemişimdir! Aşırı aşermiştim... İzmir'den gelirken almıştık. Mevsimi sayılmasa da...

'Babam... Oğlunu getirdim. Yakışıklı ağabeyim, ikizimden sen daha yakışıklısın. Hiç üzülme. Sen benim biriciğimsin. Ömer yaklaşsana...'

İzmir'de ki anılarımızı hatırlayınca biraz üzülsem de kendimi toparladım. Feride annem torun olacağını duyduğu için nasıl da sevinmişti. Bebeğim sen bize çok iyi geldin...

'Değil, karıcığım. Alıştırma yapıyoruz!' Küçük beşiğin tülünü ayarladı. Odamızın güneşi en iyi köşesine bembeyaz, küçücük bir beşik kurmuştu. Öyle güzel olmuştu ki! 'Doğum süreci 9 ay değil de 9 yıl gibi gelmese...'

'Sabrın sonu selamet!' Omuz silktim. Namaz kılmak için banyo gidip abdest aldım. Yağızla bu konuda daha net konuşabiliyorduk. En azından bugün okuduğumuz kitapları değiştirip birbirimizin fikirleri konusunda daha iyi iletişim kurabileceğimizi düşünüyordum. 'En son bu kitabı okumuşum!' diyerek Peygamber efendimizi anlatan kitabı ona uzattım. O ise bana Dünya Klasiklerinden bir kitap vermişti. 'Ben namaz kılacağım. Televizyonu kapatıyorum!' diyerek kumandayı aldım. Seccadeyi de serdikten sonra hala beşikle uğraşmasından ötürü 'Hı hı!' dediğini duyar gibi olmuştum.

İkindi namazına niyet ettim...

Her gün dualarıma yenisi ekleniyordu. En çok da hakkımızda hayırlı olanı istiyordum. Evladımı sağlıkla kucağıma almak, eşimin maneviyat yönünden kendini geliştirmesini... Namaz kılmasını, Kuran okumasını!

'Güzel anne!' diyerek içeriye girdi, Şirin. 'Süt getirdim...'

'Sabahları Yağız, şu sıralar sen... Akşam da zaten kendim içmeden uyuyamıyorum! Günde üç vakit süt... Sanırım eve alınan sütleri ben bitiriyorum,' diyerek elinde ki bardağı aldım.

'Elbette içeceksin. Kendini toparladın, yanakların tam sıkılacak kıvama geldi...' diyerek yanağıma dokundu. Küçük bir çocukmuşum gibi... 'Ay şunun güzelliği!' diyerek beşiğin yanına gitti. 'Yağız sen ne kadar düşünceli bir babasın!' diyerek gülümsedi. Masaya bıraktığı kurabiyeden alırken sütümden de yudumluyordum.

'Baba olmak nasıl bir şey bilmiyorum... Ama ona iyi bir baba olacağım!' dedi. Zeytinim, baba neler diyor? Seni çok mu seviyormuş... Gözünün nuru olmuşsun yavrucuğum!

'Ben gideyim. Seraya uğrayacağım, büyük bir sipariş aldım!' diyerek odadan çıktı. Uçarak gitmişti, güle güle demeye fırsat kalmadan.

'Biraz da benimle mi ilgilensen?' Ayağa kalktım. 'Hep zeytin hep zeytin!' Elimden tutup beni kendine çekti. Anneciğim gözleri kapat, kulaklarını tıka...

'Zevkle ilgilenirim...' diyerek ellerini belime sardı. Çok hafif çıkan karnımı aramızda hissediyordum. Eh nede olsa ikimizde düz göbektik! Ellerim onun boynunu sararken kendi ritmi ile beni sallandırıyordu. 'Yar deyince kalem elden düşüyor, gözlerim görmüyor... Aklım şaşıyor! Lambada titreyen alev üşüyor...'

O harika şiir okuyordu!

'Şuan... Böyle! Başım omzunda, soluğun soluğumdayken... Günlerce, aylarca, yıllarca böyle kalabilirim. Çünkü burası benim huzurum!' diyerek ona sıkıca sarıldım. Sevdiğim, yüreğinin içini sevdiğim adam! Seni sevmek öyle güzel ki... Öyle hoşsun! Sadesin, yalansızsın. Bazen çok kırılsam da sana kopamıyorum. Öyle bağlanmışım ki ne kadar incelesem de kar etmiyor. İçinin güzelliği dışına vurmuş... Biliyorum ki çok yaralısın. Babasız büyümenin sana verdiği acıyı gözlerinde görüyorum, kalbimde hissediyorum. Ablan olmadan yaşadığın günlerin acısını da biliyorum...

KÖRDÜĞÜMÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin