GİRİŞ

24.7K 1.1K 418
                                    


EFE SÖNMEZ

İstanbul, 25 Kasım 2018

Rüzgarın etkisiyle yere doğru süzülen yaprakların arasından geçtim. Yokuşlar çıktım. Sokaklarda deli gibi koştum. Korku dolu sesi beynimde yankılandıkça ona bir adım daha attım. "Lütfen," dedi fısıltıyla telefonda. "Lütfen, gel."

Gittim.

Evinin önünde durdum. Derin bir nefes alarak merdivenleri çıktım. Endişeden hızla atan kalbimi bir süre görmezden geldim. Kahverengi kapının önünde durdum. Kapıyı çalacakken açık olduğunu fark ettim hızla atan kalbim yerinden çıkmak üzereydi. "Defne!" diye bağırdım içeri girerken. Yerdeki kan lekeleri ile olduğum yerde durdum. Endişe ile dolu olan kalbime korku eklendi. "Defne," diye fısıldadım sessizce.

Bir kayıp daha mı vermiştim?

Gözlerimi kapatarak titrek bir nefes verdim. Kapattığım gözlerimi açtım ve tüm cesaretimi topladım. Yerdeki kan lekelerini takip ederek yatak odasına girdim. Yere çökmüş Defne'yi gördüğümde ise koşarak yanına gittim. "Güzelim,"

Başını kaldırdı. Ağlıyordu. Simsiyah gözleri kızarmıştı. Israrla düz olduğunu iddia ettiği saçlarında bukleler vardı. Elleri kanlıydı. Çenesinden tutup kaldırarak bana bakmasını sağladım. "İyi misin?" Başını usulca iki yana salladı. "Kim yaptı bunu sana? Demir mi buradaydı?" Yeniden salladı başını olumsuzca. "Ne oldu Defne?" diye sordum bu sefer. Yerdeki kan lekeleri kime aitti? Eşyalar neden ortalığa savrulmuştu?

Konuşmadı. Eliyle bir noktayı gösterdi, ayağa kalktım. Onu olduğu yerde yalnız bırakarak yatağın arkasına ilerledim. Önce ayaklarını gördüm, sonra da kendisini. "Uzay," diye mırıldandım. Bir süre ne yapacağımı bilemedim. Öylece izledim onu. Sarı saçları kanla boyanmıştı, beyaz tişörtü artık kırmızıydı. Yanına yaklaştım yavaşça. Diz çöktüm cesedinin önünde.

İki Sokak bugün bir kayıp daha vermişti. Uyarılarımıza rağmen bizi umursamayan Uzay, bugün bize veda etmişti.

"Sana söyledim Uzay. O herifin seni ölüme mecbur edeceğini sana defalarca söyledim."

Ayağa kalkarak ceketimi çıkardım ve üzerini örttüm. Tuttum kendimi, ağlamadım. Tercihlerinin sonucuydu. Yanlış yolu seçmenin cezasıydı. Onun için oyunun sonu, benim için ise oyuna bir molaydı. Defne'yi izledim bir süre. İki yana salladım başımı onaylamazca. Titriyordu ve pişmandı. Bizi buna mecbur etmelerine rağmen pişmandı, suçlu hissediyordu. Belki de hapiste geçireceği günlerin hesabını yapıyordu ama kaldıramazdı biliyordum. Babası gibi dört duvar arasına sıkışmayı kaldıramazdı.

"Nasıl oldu bu?" Başını iki yana salladı, cevap vermedi. Onlarca cümle kurabilecekken Defne susmayı tercih etti. Yanına yaklaştım yavaşça. O çok sevdiğim gözlerine baktım uzun uzun. Kanlı ellerini ellerimle birleştirdim. "Ben yaptım." dedim kendimden emin bir şekilde.

Önce anlamadı. Boş boş yüzüme baktı dakikalarca ve sonunda anladığında iki yana salladı başını hızla ve "Hayır." diye sayıkladı defalarca. "Ben yaptım Defne. Git buradan." Gözlerinden düşen yaşları eliyle sildi. "Olmaz." dedi sadece. "Buna izin veremem."

Korkuyordu, bunu hissedebiliyordum. Bu yüzden suçu üzerime alıyordum. Korktuğunu bildiğim için yapıyordum. "Bana güveniyor musun?" diye sordum. Burukça gülümsedi.

"Güveniyorum."

"Seni seviyorum." dedim yaşlarla dolan gözlerimin rahatlamasına izin vererek. "Hayır." dedi yeniden. Kanlı elleri yüzümü buldu ve gözümden akan yaşları sildi. Gülümsedim şevkatle. Nasıl yaptığı ve neden yaptığı umrumda değildi. Bu Demir'in oyunuydu ve yine acı çekmemiz için yapmıştı. Adı gibi emindi. Bu suçu üstleneceğimi çok iyi biliyordu. Belki de o yüzden yapmıştı ve ben ona ilk defa istediğini kendi ellerimle verecektim.

Bugün birini daha elleriyle ölüme yollamıştı bana inat. Benim içindi, Defne sadece bi' aracıydı. Bunu ona yapamazdım. Ona en büyük korkusunu, bu kabusu yaşatamazdım.

"Canımın içi," Ellerimi saçlarıyla buluştururken tekrar gülümsedim güven vermek istercesine. Benden uzaklaşmak yerine saçlarından çektiğim ellerimi tuttu. "Yapamazsın." dedi.

"Yapacağım. Sen de burada, beni bekleyeceksin. Bu kabusun rüyaya dönmesi için bunu yapmamız lazım. Tamam mı?"

"Ben yaptım," gözlerini kaçırdı, korkuyordu ve pişmandı, "Sana bunu yapamam, her şeyi ben yaptım."

"Ben yaptım!" diye bağırdı ayağa kalkmaya çalışırken. Ellerini tutarak yatağın üzerine oturttum. Kollarımla onu sararken başını göğsüme yasladı ve ağlamaya başladı. "Birini öldürdüm. Ben babam gibi katil oldum."

"Hayır," dedim sessizce. "O sana zarar verecekti. Sen mecburdun bunu biliyorsun!" Biz buna mecbur bırakılmıştık. İnsanların saçma sapan hırsları bizi buna zorlamıştı. Bize sınırlarımızı aştırmış, en büyük korkularımızı gün yüzüne çıkarmıştı. Biz acı çekerken O bundan zevk almıştı.

"Mecbur değildim! Ölüp kurtulabilirdim!" Onlarca cümle kurdu ama ben söylediklerini umursamadım. Ayağa kalkarak ellerinden tuttum ve aramızdaki tüm mesafeyi kapattım. Dudaklarına kısa ama sıcak bir öpücük bıraktıktan sonra ellerini de serbest bıraktım.

Kendi cennetimde cehennemi yaşadım.
Bugün ilk defa bi' suçu üstlendim.

Öncesini veya sonrasını düşünmeden bir fedakarlık yaptım, sonucu yıllarıma mal oldu. Özgürlüğüm içinde bulunduğum odanın duvarlarına çarparak bana tekrar döndü. 'Her şey onun içindi' diye avuttum kendimi. Öyleydi, her şey onun içindi. Defne içindi. Yanıma gelip benden onu korumamı isteyen kadın içindi.

Özgürlüğüme kelepçe vurmak için telefonumu çıkardım, elimdeki kanları ona da bulaştırdım. Üç haneli numarayı tuşlayarak telefonu kulağıma götürdüm. Önce adresi verdim. Sonrasında söylediklerim ile özgürlüğüme kelepçe vurdum.

"Ben birini öldürdüm."


Instagram; y.rumey

İki Sokak - TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin