26.Bölüm

10.3K 655 290
                                    

Medya:Yekta

"Ulan! Hani senin yön bilgin süperdi, al işte daha çok kaybolduk. Sana uyan aklıma tüküreyim ben."

Evet... diyorsunuz ki bu huysuz ve yakışıklı prens, neden korkusuz lorduna çemkiriyor? Daha geçen bölümde sarmaş dolaş yatarken, bu asabiyetin sebebi ne? Kısaca anlatmak gerekirse, uykusuzluğa direnemeyip uyuya kalmam ve sabah kaşık pozisyonunda kalkmamızla başladı serüven.

"Ulan, hani sen nöbet tutacaktın? Kaslarımı siper ederim diyordun, ilk fırsatta yapışmışsın bana."

"Savaşçıyız, lorduz dedikte canımız da yok demedik. İki dakika gözlerimi dinlendireyim dedim, ne ara bu hale gelmişiz anlamadım. Ayrıca ne fırsatçılığından bahsediyorsun, Sarışın'ım. Sen hiç fizik dersi dinlemedin mi? Kanunlardan, çekim gücünden haberin yok mu?"

Bir eli çenesinde dikkatle beni dinlerken, söylediklerim mantığına yatmış olacak ki ağır ağır başını salladı.

"Çok haklısın, Yekta. Cahilliğime ver, lütfen."

"Olsun Ecmel'im, bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp."

"Yekta."

"Efendim, sarı kuşum."

"Senide, kanunuda, çekimini de ayrı sikerim."

Gözlerindeki deliliği fark edip, götüm götüm çadırın dışına adımladım. Bedenimin güvenliğinden emin olunca, çadırın içine başımı uzattım.

"Umarım bu sözlerinden dolayı, Newton Baba seni affeder, amen."

Sözlerimi bitirir bitirmez can sağlığımı düşünerek, oradan uzaklaştım.

Ve gelelim şu an ki duruma. Toplu şekilde kahvaltı yapıp, sonrasında sabah koşusuna çıktık. Murat Hoca olacak atletik gestapo, spor ayağına ebemizi belletirken, son nefeslerimizi vermek üzereydik.

"Uzun zamandır kalbimdeki ritim bozukluğunun tek sebebi sendin, Sarışın'ım. Ölmem için tek elementin sen olacağını düşünürken, Murat Hoca'nın bu kahpeliği hiç hesapta yoktu. Biraz daha bu işkenceye devam ederse, bedenim infilak edecek."

"Şaşırtıcı ama ilk defa seninle aynı fikirdeyim, Yekta."

Nefes nefese koşup, bir eliyle omzumdan destek almaya devam etti.

"Ecmel'im, benim yön bilgim çok iyidir. Gel şu ormana dalalım, kestirmeden kamp alanına gideriz."

"Emin misin? Kocaman orman, ya kaybolursak?"

Kararsızlığı sesine yansırken, güven verircesine gülümsedim.

"Gel haydi, en fazla ne olabilir ki?"

*

Kaybolduk millet. Yekta Ateşhan olarak bu olayı bile değerlendirip, romantik bir ortam yaratırdım fakat yalnız olsaydık. Çölün ortasında, kutup ayısıyla karşılaşabilecek potansiyele sahip olan, 21.yy.ın bahtsız bedevisiyim. Hee, o kutup ayısı kim diye sorarsanız, o kişi Emre. Konuştuklarımıza kulak misafiri olmuş ve bu korkutucu ormanda bizi yalnız bırakmak istememiş. Sevimli bir sırıtma eşliğinde söyledikleriyle eş zamanlı olarak, elini dostça omzuma attı. Yaptığı fedakarlıktan dolayı, kendiyle gurur duyduğunu belirten ifadesine "Sen de mi, Brütüs?" diye haykırmamak için dilimi ısırdım. Ah Yüce Sezar! ah benim güzel abim, şimdi seni daha iyi anlıyorum. Neyse millet, hadi gelin baştan başlayalım.

*

"Ulan! Hani senin yön bilgin süperdi, al işte kaybolduk. Sana uyan aklıma tüküreyim ben."

THE BLONDE (BOY×BOY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin