48.Bölüm

3.8K 299 184
                                    

Attığım şarkıdan sonra Yekta'dan mesaj gelip gelmediğine baktım. Boş bildirim ekranı bana alayla gülerken, üzüntüyle balkona çıktım. İçerideki konuşma sesleri azalıp mırıltıya dönüşürken, sokağın sesine bıraktım kendimi. Kahkahalar, el ele geçen sevgililer, kapatılan kepenk sesleri ne kadar gürültülü olsada, kalbimdeki karmaşaya baskın gelemedi. Ne kadar dalıp gittim bilinmezken, omzuma dokunulmasıyla kendime geldim. Yanı başımdaki sandalyeye yerleşmiş babam, dikkatle beni izliyordu.

"Seslendim ama duymadın."

Aylar öncesindeki hali aklıma gelirken uzun uzun izlerken buldum babamı. Kendinden emin duruşu, dinç sesi, sert ama sevdiklerine bakarken sıcacık bir tona bürünen kahveleri... Özlemimi bile doğru dürüst dile getirememiş, kalp ağrımın derdine düşmüştüm. Suçlu gibi çektim bakışlarımı üzerinden. Sanki daha uzun baksam korkumu, endişelerimi, kaybetmişliğimi gözlerimden okuyacakmış gibi gelirken. Daha fazla cevapsız bırakmamak için nefeslenip, konuşmaya başladım.

"Dalmışım."

Bu sefer izlenilen taraf bendim ama dönmedim yüzümü babama. İlk adımlarını korkusuzca bana atmıştın demiştin, şimdi bakışlarımı yüzüne çıkarmaya çekinir oldum diyemiyorum ya sana...
Enseme attığı elini saçlarıma çıkarıp, incitmekten korkarcasına sevmeye başladı. Küçük bir öpücük kondurup, başımı göğsüne çekti.

"Sende bir haller var."

"Yok bir şeyim, sıkıldım sadece."

Cık cıklayıp, başını olumsuzca salladı.

"İnanmam, bu durgunluğun sebebi basit bir can sıkıntısı olamaz."

Konuyu deşmemesi için şakaya vurmaya karar verdim.

"Kahin mi kesildin başımıza sen şimdi?"

"Öyle oldum biraz, hatta derdini de söyleyebilirim. Yeteneklerimi küçümseme."

"Ne haddime, Engin Bey."

"Alay etme serseri, bir kalp ağrın var işte belli."

Aferin sana Ecmel. Anlamasınlar diye çabalarken, açık bir kitap gibi okunmayı da başardın. Ben susarken, babam devam etti konuşmasına.

"Hatta bu ağrının ismini fısıldayabilirim."

Güldüm, bu hallerimizi özlediğim için dalga geçmesine izin verdim.

"Neymiş merak ettim?"

"Yekta. Yekta Ateşhan."

Gülen yüzüm solmuş, bakışlarım donuklaşmıştı. Kulaklarımdaki uğultu artarken, inme inmiş bir hasta gibi kalakaldım kollarında. Yaşadığımız anın gerçekliğini sorgularken, ufak bir tokat attım yüzüme. Babam garip garip birkaç saniye beni izleyip, sonra bilmişcesine kafa salladı.

"Yeteneklerimin küçümsenmemesi gerektiğini söylemiştim."

"Sen nasıl-"

Sarıldığı bedenimden kollarını çekmeye çalışıp, kekeleyerek iki lafı bir araya getirme çabam nasıl acınası bir görüntü oluşturmuşsa, babam dolu gözlerle beni sakinleştirmeye çabaladı.

"Şişşt açıklama yapmana gerek yok, dinle beni."

Ses tonunun ve saçlarımdaki dokunuşlarının etkisiyle, benim de gözlerim doldu. Havanın sıcaklığına inat, bedenim ayazda kalmışcasına titremeye başladı. 'Bizi biliyor' Beynimde yankılanan tek cümle bu olurken, alarma geçmiş vücudumu kontrol etmek gittikçe zorlaştı.

"Kızmadım Ecmel, ağlama yemin ederim sana kızmadım. Kendime kızdım, topluma kızdım, olmayan vicdanlara kızdım ama sana kızmadım. Sadece korktum çok korktum. Hala korkuyorum..."

THE BLONDE (BOY×BOY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin