6.BÖLÜM

345 215 133
                                    

      2017 Eylül İstanbul

Aşkın ve arkadaşlıkların en güçlü sesidir müzik. Aklından geçip, kalbine vara her şeyin yegâne umudu... Bir eylül akşamında iki güzel kalbi bir araya getiren de işte bu müzikti. Her şer'de bir hayır vardır derler ya. Yine aynı şekilde her hayırda da bir şer. İşte bu öyle bir an'dı. Öyle bir hikaye idi.

Tuna ve Erdem'in sahne arkası buluşmasının hemen ardından, kulise geçtiler. Prova için çok vakit yoktu. Erdem, Tuna'yı alıp hemen grupla tanıştırdı.
"Beyler bakın buraya !"
Tuna: Herkese selam, Tuna ben.
"Bu akşam Oğuzhan'ın yerine bize eşlik edecek arkadaşımız."
Anıl : Tuna hoş geldin
Akif : Tuna, hayatımızı kurtardın.
Zafer : Hoş geldin. Repertuvar hakkında tüm bilgiyi masaya bıraktım oradan bakarsın.
Okan: Tuna iyi ki geldin vallahi. İlaç gibi oldu .
5 kişilik bir Rock grubuydular. Grubun Tuna'yı sanki yıllardır tanıyor gibi karşılamaları, Tuna'nın da onların bu samimiyetini aratmayan karşılık bir samimiyeti ile gayet uyumlu ve keyifli bir ortam olmuştu.
Kendisini ait ve önemli hissettiği bir ortamın tam içindeydi. Sanki yıllardır arkadaşlarıymış da bir süreliğine tatile gidip dönmüş gibi bir hava vardı. Konser'in yapıldığı alan, denizin tam dibindeydi. Her yerden ulaşımı oldukça kolaydı. Açık hava sahnesi olacaktı. Bunun dışında arkada olan küçük ve kapalı sahne de vardı. Her şey acemi detaylarla örtüldüğü için prova da maalesef ki son dakikalara kalmıştı. Yaklaşık iki saat süre bir prova yaptılar. Ekibin birbiri ile uyumu harikaydı. Hayatı boyunca yalnız olan Tuna'nın kızlardan başka arkadaşlarının da olacağı bir arkadaşlık temeli o gece atılıyordu. Tuna repertuvar'da olan şarkıların hemen hepsine hâkimdi. Bilmediği birkaç şarkı vardı. Bunu Erdem'e söylediğinde Erdem "gerilme sahnede direk bana bak. Ben şarkıya girince notaları arkadamdan sürükle demişti." Onun bu tavrı Tuna'yı çok rahatlatmış ve gerginliği biraz olsun kaybolmuştu. Sakinlemiş, tüm konseri kendisi gerçekleştirebilir gibi bir havası vardı artık Tuna'nın. Demek ki özgüven böyle bir şeydi. Kendin kazanınca keyifli, birisi tarafından sana bir konforla verilince daha da keyifliydi.

Konser başladı.
Sonsuz, napim tabiatım böyle, hayalperest, zaferlerim, benden adam olmaz, oyunbozan, hayal edemezsin. Sahnede o gece çaldıkları onlarca şarkıdan bir kaçıydı.
Aradan zaman geçtikçe Tuna'nın anlattıklarının arasından o gecenin nasıl şahane ve vazgeçilmez olduğunu anlamıştım.
Tuna gibi kadınlar için müzik işte böyle tutkuludur. Kendini köhne, terkedilmiş, bir akustik bar'da çalıyor olarak bilsen de hayalinde ki sen, dünyanın en güzel konserlerini veriyordur içeride...
Sahnedeyken o an gelmişti. Bilinen, söylenen onca şarkıdan sonra bilmedikleri kısmı artık gelmişti. Erdem, o an Tuna'nın gözünde sahnede bir güneş gibiydi. Sarışın mavi gözlü ve uzun boyluydu Erdem. Ama tüm bu fiziksel özellerin dışında söyledikleri, tavrı, yaklaşımı ile sahneyi sıcacık güneş gibi ısıtıp, dolduruyordu. Kendisini huzurda hissettiğini düşündü. Kafasını Erdem'e doğru çevirdi. Erdem "hallederiz " der gibi göz kırptı. Ona yakın çalması için Tuna'yı yanına doğru aldı, gülümsedi ve az önce kalp krizi geçirme eşiğine gelen yaşadığı stresi unutarak çalmaya başladı. En sevdiği şarkıyı, o an hayatında kendine en yakın hissettiğini düşündüğü kişiyle çalıyordu. Daha sonra, ardı arkası kesilmeyen aniden gelen tuhaf bir duyguydu. Konser dakikalar sonra bitmişti. Tuna zorla getirildi gibi hissettiği konserden şimdi de ayrılmak istemiyordu. En son çalan grup onlarındı. Afiş'te grubun adını gördüğünde baya gülmüştü. Şimdi ise kendi grubuymuş gibi hazırlanılmasına, her detayına dikkat ediyordu. Grubun adı "Sert çalan çocuklar ."

***
Birkaç dakika sonra kuliste toplandılar. Konser oldukça verimli geçmişti. Sahnede insanlara etkileri de çok güzeldi.
Anıl kulis'in ortasında bağırarak,
"Beyler, Rasim usta bizi bekliyor."

Erdem araya girerek,kızlara dönüp "kızlar siz de gelin. Biz her konser sonrası çorbacı Rasim ustayagideriz. Çok uzakta değil zaten hemen sahilde, karavanı var. Onda yapıyor."
Ceren zaten çoktan ikna olmuş, konseri değil de çorbacıya gitmeyi bekliyor gibiheyecanla kabul etti. Buse de kabul ettikten sonra, Tuna da kızlar evetdedikten sonra çıkıntılık yapmamak adına kabul etmiş oldu.

Hep birlikte çıktılarorganizasyon şirketinin ayarladıkları minibüs ile birlikte Rasim ustayagittiler. Herkes zaman geçtikçe birbirine daha da çok yaklaşıp, samimiyetkuruyordu. Öyle ki artık iş organizatörün ayarladığı minibüs'ün küçüklüğündensahne süresinin az verilmesi hakkında ki şikâyetler ve esprilere gelmişti.Ceren'in espri kabul eden bir yapısı vardı ve herkes bu durumu çözünce üsünegitmeye başlamışlardı.
Sahile gelindi hep beraber,Rasim usta bu meşhur müdavimlerine alışmış, onlar yoldayken çorbalarıhazırlamaya başlamıştı bile. Herkes küçük tabure ve masaların kenarına üçerli dörderli dizildi. O küçük masalarda, kim, kiminle denkgelirse onunla muhabbet kuracaktır, kuralına sadık kalındı. Herkes karşısındakiinsanı tanıyıp sohbet etmeye başladı. En eğlenceli masa ise Akif, Tuna,Erdem'in denk geldiği masaydı.

Ceren ve Buse de farklımasalara dağılmışlardı. Ceren oldukça sarhoştu. Birden fazla çorba onuayıltmaya ancak yetebilirdi.
Akif normal hayatta da kendibaşına takılan birisiydi. Çok konuşurdu, çok gülerdi oldukça keyifli birisiydi.Başka masalara sataşıp durdu.
Erdemve Tuna ise baş başa kaldıkları bir ana şahitlik ettiler. Erdem, Ceren'den tümbilgileri öncesinden almış olan bir tavırla konuşmaya girdi.
"Ceren caz müzikleilgilendiğini söyledi."
"Evet uzun süredir akustikcaz müzikle uğraşıyorum. Pop, rock ve ya şu an piyasadaki olan bir çok şarkıyahakim değilim maalesef."
"Bugün için çok teşekkürederiz. Bir çok şarkıyı nefis çaldın. Ellerine sağlık."
"Rica ederim ne demek.Elimden geleni yapmaya çalıştım...Siz genelde rock müzik mi yapıyorsunuz peki ?"
"Yani aslında yola çıkışçizgimiz oydu. Ama zaman içerisinde değişti. Çok fazla uğraştığımız piyasaproblemi oldu. Biz de ayakta kalmak adına biraz değiştik gibi."
"Olsun, çok başarılıperformansınız var . Ekip birbiriyle çok uyumlu. Arkadaş mısınız hepiniz ?yoksa müziğin getirdiği bir mecburiyet mi ?"
Birbirleri ile sohbetleri çokgüzel gidiyordu. Sordukça soruyor, konuştukça daha çok konuşmak istiyorlardı.Erdem gülümseyerek devam etti.
"Müziğin getirdiği birmecburiyet de güzel bir detay. Elbette belki o da vardır . Ama uzun zamanın verdiği arkadaşlıktı. Bir tekOğuzhan farklıydı onu yeni tanımıştık. Zaten çok kalmadı aramızdan ayrıldı.Akif, Anıl, Okan üniversite'den arkadaşım. Aynı dönemiz. Ankara'da okuduk.Müzik öğretmenliği. Zafer'de ankara'dan. O tekstil okudu. Sonra grup falan derkenbir süre Ankaradaydık. Şimdi de İstanbul. Uğraşıyoruz.
"Ankara demek. BenAnkaralıyım."
Erdem'in iç sesi : Biliyorum. Babanın görev yeri ankaraydı. Oradadoğdun. Sonra o olaydan sonra, küstün Ankara'ya geldin buralara . Ben depeşinden...

Erdem : Aaa harika.Benim beş yılım geçti Ankara'da üniversite sayesinde.
Tuna : Özlüyorum arada.Ama sonra özlemekten de vazgeçip bakıyorum buradaki hayatıma. Eskisi gibi değil nasılsa.
Erdem : Ceren okuduğunusöyledi. Hangi bölümde neredesin ?
Tuna : İstanbulÜniversitesinde okuyorum, edebiyat bölümü.
Erdem : Ooo, alaylıyızyani.
Birlikte gülüştüler. Sohbetin hiçsıkmayan bir havası vardı. Erdem Tuna hakkında her şeyi biliyordu . FakatTuna'nın bundan haberi bile yoktu . Aslında kimsenin haberi yoktu. Bir tekAnkara'dan beri şimdilerde de ev arkadaşı olan Anıl'ın haberi vardı. O Tuna, BuTuna'ydı.

***

TABURE ÜSTÜNDE UNUTULMUŞ KEDİ (tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin