3.BÖLÜM

519 239 25
                                    

   

2017 Eylül İstanbul

Sabahın ilk ışıkları İstanbul boğazını aydınlatırken Tuna'nın telefonu çalmaya devam ediyordu. Hızlıca yürümekten pembe yanakları iyice kızarmış, yeşil gözleri iyice belirginleşmiş, kısacık boyu ve büyük adımlarıyla koşar adım hareket ediyordu. Tarihten ve saatten haberi olmayan Tuna uzunca çalan telefonunun sesine dayanamayarak açtı. Bakmadan açtığı telefonunda uzun süren bir sessizlik oldu.
"Alo !"
Karşı tarafta bitmek bilmeyen bir sessizlik vardı. Tuna telefonu indirip ekrana baktı arayan teyzesi Melek'ti.
"Alo ! Teyzeciğim günaydın. Sesin gelmiyor."

Tuna bir süre daha sessiz telefondan sesini karşı tarafa iletmeye ve oradan gelecek bir sesi duymaya çalışarak konuşmaya devam etti. Telefon çekmiyor gibi bir izlenim vardı. Bir anda durdu. Ve yüzüne bir tebessüm yayıldı. İçi coşkuyla doldu. Yüzü aydınlandı. Telefonda çığlık çığlığa,
"Anne ! Anne yoksa sen misin ?" bağırmaya başladı. Nasıl coşkulu ve neşeli bir hali vardı.
"Anne hadi konuşmaya çalış biraz dinliyorum seni bak. Lütfen sesini duyayım."
Tuna'nın coşkuyla çığlık çığlığa bağırdığı telefondan ne bir ses ne bir seda... Çığlıkları boşluğa karışıp kayboluyor gibiydi. Yılmadı, madem karşı taraftan sesi duyamıyordu o zaman kendisi içinde geldiği kadar sesini duyuracaktı. Epey uzun zaman olmuştu anlatacak çok şeyi vardı. Başladı anlatmaya, karşı taraftan asla bir cevap ve bir ses duyamayacağını bile bile ve buna ikna olmuş olarak, yüzündeki tebessümü bozmadan...

"Anneciğim, günaydın. Seni çok özlüyorum. Ben iyiyim, yüksek lisansı kazandım. Önümüzdeki hafta kayıt yaptırıp okula başlıyorum. Merak etme babam kayıt paramı gönderdi. Teyzem de bana destek oluyor zaten biliyorsun. Harçlığım var. Kızlarla geçen gün kirayı da ödedik. Ben iyiyim koşturuyorum yeni bir iş buldum, merak etme kendimi yormadan ve derslerimi aksatmadan devam edeceğim mutlaka. Zaten çalışacağım yerde ki Mithat ağabey çok tatlı adam, paramı da aksatmıyor ve okulumun durumuna göre saatlerimi ayarlıyor. Nesrin abla da yan dairemde hala biliyorsun , o da iyi. Akşamları eve gidince ona da uğruyorum... Anne ! Biliyorum içinden nehirler taşıyor belki de... Seni seviyorum, hep ol. Ve seni çok özledim anne."

Tuna asla yanıt alamayacağını bildiği bir konuşmaya daha imza atıp telefonu sakince kapattı. Sabahın ilk ışıklarının vurduğu sahilde kendisi, balıkçılar ve bir de köpeklerin olduğu bir saatte bu telefonun üzerinde sanki günlerdir içinde tuttuğu gözyaşları bir anda boşaldı. Bağıra çağıra ağlasa kimsenin sesini duymayacağı bir andı onun için ve o da öyle yaptı. İçinden geldiği gibi bağırarak ağladı. İçinde kopan fırtınalar, kaybettiği çocukluğu, özlediği ailesi, hatırlamaya çalıştığı tüm mutluluklarıydı. Kalbi taşıyordu. Acıdan, öfkeden, kaybetmişlik hissinden. Yarım kalmanın ne demek olduğunu en iyi bilen insanlardandı. Ve bunu hayatı boyunca bir yük olarak sırtında taşımıştı. Ağlamaktan şişmiş gözlerini, baş ağrısını yanına alıp,25 yaşına bastığı günde, o yükün ağırlığının kendisini nasıl yorduğunu yüzüne tokat gibi yapıştığı bir sabah oldu. Yola koyuldu. Okula gidiyordu. Annesine kurduğu cümlelerin hepsinin nasılda yalan olduğunu düşündü uzun uzun. Bitmek bilmeyen ve uzadıkça uzayan okuluna dönem kaydını yapmak için yola koyuldu...
***
Tuna'nın annesi, babasının onu aldattığını öğrendiği zaman intihara kalkışmış, hayatını kaybetmekten son anda kurtulmuş fakat uzun süredir tekerlekli sandalyeye mahkum kalan bir hayat yaşıyordu. Tuna annesini hep güçlü tanımlardı . Fakat aşk, en güçlü benim diyen bir insanın bile mafsallarını gevşetip, olmadık bir insan olmasına sebep olabilirdi. Babası başka kadına aşık olmuştu, annesi ise hala babasına aşıktı. Aradan yıllar geçtikten sonra anlamışlardı. Annesini bu denli yıkan olay, dedesi başta olmak üzere tüm ailesine reddi çekip, sevdiği adamın peşinden gitmesi. Sevdiği adam'ın ise yıllar sonra buna layık olmadığını anlamasıydı. Hayat, kimseyi gözünüzde olduğundan fazla büyütmenize izin vermez. Eğer bir süreliğine buna izin verdiyse de mutlaka daha dâhiyane bir planı olduğu içindir. Tuna'nın parçalanan ailesi böyle bir hayat planının parçasıydı.

***
Tuna, okula geldiğinde herkesin normal seyrinde süren hayatlarına baktı. Dönem kaydını yapmak üzere gelen insanlar vardı. Yaz'dan kalma o sakin, sessiz havası kaybolmuştu. Tuna tüm hayat telaşını andıran bu kalabalık ve şenlikli kampüs görüntüsü yle kendisine geldi, sanki az önce saatlerce sahilde oturup ağlayan kendisi değilmiş gibi hüzünlerini cebine koyup arkadaşlarının yanına doğru yaklaştı.

TABURE ÜSTÜNDE UNUTULMUŞ KEDİ (tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin