Yalnız olduğunu düşünürlerken bile yalnızlığın gölgesi yanındaydı...
Hayat, yolcularını götüren hızlı bir tren gibiydi. Trenin ise, hangi istasyonda duracağını, yolun sonuna kadar hiçbir yolcu bilmiyordu. Dünya döndüğünden beri...Zamanın bekçileri olan akrep ve yelkovslansa, bir türlü çalışmaktan vazgeçmiyor, son hızla ilerlemeye, yıpranmış hayatlara yeni yaşanmışlıklar ekleye ekleye devam ediyordu. Arsızdı zaman...Laf geçmezdi.
Genç kadın, için de öyleydi zaman anlayışı... Ne ara ikindi olmuştu ki? Anlayamadı. Yaşlı annesi Feride Hanım için, yine çırpınmakla geçmişti günü. Daha akşam yemeğini yapacaktı. Bir de annesi, herşeyi de yemezdi. Alzaymır'ın ve yaşlılığın getirisiydi bu huysuzluk... Annesinin sevdiği yemekleri düşünmeye başladı yürürken, markete uğramıştı. Rüzgarın saçlarını okşaması, yüzünü yapar gibi gelip giden esintileri eşliğinde, yürüyerek eve gidiyordu şimdi. Aklı annesindeydi. Bu rahatlatıcı hissi yaşayacak zamanı bulamadı kendinde. Yirmi dakika sonra, apartmanın önüne geldi. O sırada üst komşuları Hatice Hanım, ona seslendi:"İkra, kızım nasılsın? Göremiyorum seni hiç?" dedi. O yumuşacık gülümsemesini yüzüne kondurarak... İkra da ondan geri kalmadı. İçindeki sevecenliği, o yeşil gözlerine yansıtarak, komşusuna gülümsedi.
"Annem işte Hatice teyze, zaten huysuzdu ama şu birkaç günde daha bir huysuzlaştı. Ben de annemle uğraşıyorum. Bir rahatsızlığı yok çok şükür. Yaşlılık..." diyebildi sadece. Annesini ne kadar çok sevdiğini bir o kadar da çektiği zorlukları bir Allah bir de kendisi biliyordu yalnızca.
Komşusu,"Selam söyle kızım annene. İyi mi bari uykusu?" dedi.
İkra, gülümsedi. Acı bir gülümseyişti bu:
"Yok be teyze. Geceleri çok sık uyanıyor. Burası benim evim değil falan deyip duruyor. Gitmek istiyor sürekli. Öyle ki çoğunlukla beni bile hatırlamıyor. Gel, bir çayımı iç diyeceğim de seni de hatırlamaz artık Hatice teyze. Ne olursun gönül koyma. Aklı gitti iyice," dedi yakınarak. Ne kadar yakınsa da içindeki sıkıntıyı hafifletmek için o güzel yüzüne güzel bir tebessüm daha yerleştirdi.
Hatice Hanım, yavaşça iç çekti. Bir zamanlar sohbet ettiği, derdini paylaştığı, çayını kahvesini yudumladığı komşusunun bu durumda olduğunu bilmek içini acıtıyordu. Unutmak, unutulmak ağır bir yüktü. Altında kalan her insanın kaçınılmaz ezileceği bir yük...
"Annenin ilaçlarını ihmal etme kızım. Anan ben kendimi bildim bileli hep inatçıydı. Aman diyeyim İkra, boş bırakma," diye tembihledi.
Sonra beraber apartmana girdiler. Yavaş yavaş ikinci kata çıktılar. Daireleri karşılıklıydı. İkisi de kendi kapılarının önünde durdu. İkra, tam elindeki anahtarı kapı deliğine sokacakken, komşusu Hatice Hanım, yine seslendi:
"İkra."
İkra, tüm vücuduyla komşusuna döndü. Birşey mi diyecektin? Su faturasını diyorsan onu ben..." yaşlı kadın, İkra 'nın sözünü kesti:
"Kız ne faturası? Aman çok önemli sanki! Boş ver şimdi onu. Ben şey diyeceğim..." lafına başlamadan önce İkra'nın yanına gitti. Yüzünü, ellerinin arasına aldı:
"Kızım...Bak, kızım gibi görüyorum seni. Senden ricam sen de beni annen gibi gör. Kendi öz annen gibi olmaz ama...Ben de senin ikinci annen sayılırım artık. Beş yıldır tanıyoruz birbirimizi. Bir sıkıntın olursa sakın içine atma. Herşeyin başı stres valla! Gel bana anlat kızım derdini. Bak bana! Ben içime attım da neye yaradı? Başımda ağarmadık tek tel saç kalmadı! Allah var güzel kızsın. Yazık etme kendine. Bu hayat herşeyi kafaya takacak kadar uzun değil be kuzum. Kapım sonuna kadar açık sana. Oldu mu İkra?" Diyerek sözlerini tamamladı yaşlı kadın. Sonra ellerini İkra'nın yüzünden çekip, ellerini sımsıkı tuttu. İkra, minnettardı gönlü yüce bu insana karşı...
"Sağol Hatice teyzem. Eksik olma," dedi. Sonra konuyu değiştirdi:
"Akşama sütlaç yapacağım. İçine şeker koymuyorum zaten. Sana da getireyim mi, Hatice teyze?" diye sordu içtenlikle.
"Olur kızım. Sen yaparsın da güzel olmaz mı?" dedi. Bir yandan da canı çekmiş gibi yaptı.
İkra, tam kapıyı anahtarla açıp, hafifçe araladığı sırada, Hatice Hanım, bir bir daha seslendi. İkra, bu seferki son eve gireceğim galiba diye geçirdi içinden.
"Kız İkra!"
"Efendim, teyze?" dedi sevecenlikle.
"Kız, bir gel de benim de şu vefasız kırlaşmış saçlarımı boyayıver. Seninki gibi açık sarı olsun ama," dedi gülümseyerek.
İkra,"Olur teyze," dedi gülümsedi. Onun en çok da bu huyunu seviyordu. Altmışlı yaşlarında olmasına rağmen o, çocuksu ruhundan bir parça bile eksilmemişti. Hatice teyzenin, gençken de böyle hep pozitif bir kadın olduğunu düşünüyordu. Keşke kendisi de böyle olabilseydi. Keşke her şeye rağmen bir duvar gibi dimdik durabilseydi. Keşke dallarını kırmaya çalışan bu fırtınaya rağmen direnebilseydi kurumuş bir yaprak olmazdı. Belki de... Keşke toplasaydı. Babası, onları bırakıp huzur evine yerleşmezdi o zaman.
Keşke...Keşke....Keşke...
Ne çok keşke geçirmişti içinden öyle! Kendine kızdı. Tüm bu keşkelerin hiçbir anlamı yoktu artık. Elindeki poşetlerin hışırtısı eşliğinde eve girdi. Annesi uyuyordu neyse ki... Dağınık açık sarı saçlarını iki dakikada toparladı. Koşar adımlarla mutfağa geçti. Kapının arkasından beyaz önlüğünü alıp üzerine giydi. Sonra da annesinin de yiyebileceğini düşündüğü bir yemeği seçip ocağın başına geçti.
Sessiz sedasız, akşam yemeğini yapmaya başladı. Yalnızlığının ezgisini dinleyerek...
×××
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN MELODİSİ (Ara Verildi )
Novela JuvenilKAYIP BİR YÜZÜN ARDINDAKİ ACI GERÇEKLER...En fazla ne kadar saklarsın? Kaybolduğu düşünülen genç bir kızın geçmiş perdesi nelere mâl olur? Kanlı bir geçmiş... Gerçekler kış uydusundan uyanıp yavaş yavaş karanlık yüzünü göstermeye başladığında adeta...