Tesadüf denilen şey sadece bir maskedir...
"Baba bunu nasıl saklarsın bizden!" Villa bu sözlerle inledi. Ömer Bey, çocuklarına söylemesi gerekenleri zor da olsa söylemişti. Ama bundan en çok etkilenen sadece kızı Şirin gibi görünüyordu. Zaten ilk tepki veren de o olmuştu. Oğlu Zafer ise, sadece boş ve duygusuz bir şekilde ayakta dikiliyordu.
Nasıl böyle bir şey olabilirdi ki? Nasıl?Hayal kırıklığıyla dolup taşan Şirin, babası Ömer Asaf Bey'e dolu dolu bakan gözlerini dikmişti. Oğlu Zafer'se istifini hiç bozmadan tepkisiz bir şekilde kız kardeşi Şirin'in yanında duruyordu.
"Hasta olduğunu saklaman yetmiyormuş gibi bir de bu evden ayrılıp dağın başında kendine bir ev yaptırmak ne demek baba!" diye çıkıştı Şirin. Ömer Bey, suskundu. Çünkü kararından dönmeyecekti.
"Tedaviye devam etmeyeceğim kızım. Miras paylaşımını da yaptım. Evraklar ofisimdeydi. Sekreterm hazırladı. Ben de aldım. İsterseniz bir bakın. Paylaşımda uygun görmediğiniz bir şey olursa aranızda halledersiniz Zafer'le," dedi Ömer Asaf Bey. Sonra da villanın üst katındaki odasına gitmek için merdivenlere yöneldi. Şirin, babasını durdurmakta gecikmedi.
"Hayır baba! Böyle gidemezsin! Bize bir açıklama yapmak zorundasın. Bize! Öz çocuklarına!" dedikten sonra erkek kardeşi Zafer'e baktı.
"Zafer, babama birşeyler söylesene! Ne diyor duymuyor musun!" dedi öfkeyle. Ama Zafer, yine tepkisizdi. O, sadece yorgunluğunu gidermenin derdindeydi.
"Yorgunum. Yatacağım Şirin," dedi fersiz gözleriyle kardeşine bakarak. Şirin, daha çok sinirlenmişti. Sinirinden sesi titremeye başlamıştı ve şu an ağlayabilirdi.
"O, senin de babam Zafer! Birşeyler söylemek zorundasın!"
Ancak umduğu gibi olmadı. Zafer'in yorgun çıkan sesi, aniden aniden sert bir tonla içeri yayıldı.
"Şirin! Bu babamızın kendi kararı! İster burda yaşar, ister çatıda isterse ormanda! Eğer babam uygun gördüyse bizim için de uygundur! Hem zaten Belgrad Ormanı'da bugün kazı temelini attıyormuş," son cümleyi söylerken sesi yumuşamıştı. Sonra da kravatını çözerek merdivenlerden yukarı çıktı. Hiçbir şeyi umursamıyordu. Kızı Şirin'se babasını bu kararından vazgeçirmek için o kadar dil dökmüş ama görünüşe göre başarlı olamamıştı.
Asaf Bey, bahçeye çıktı. Kızı ise, hayal kırıklığı ve öfkesiyle beraber odasına çıktı.***
Bu tartışmanın ardından sadece üç saat geçmişti. Ömer Asaf Bey, Belgrad Ormanı'daydı. Çocukları olmadan yaşayacağı küçük evin temeli kazılıyor ve o da hayatının son zamanlarını geçireceği evinin temelinin atılışını izliyordu. Bugün halledilir diye düşünüyordu.
Çalışmalar devam ederken, makine operatörü kazı aracını durdurdu. El kol hareketleriyle toprağı gösteriyordu. Birşeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. İşçiler ürpertiyle duraksadı. Operatör araçtan inip, iş adamı Ömer Asaf Bey'in yanına geldi."Ömer Bey...Kazı yaptığımız bölgede kemikler var!" dedi lafı gevelemedi. Korkmuş, beti benzi atmıştı. Kolundan tutup, Ömer Asaf Bey'i kazılan çukura yaklaştırdı,"Dikkat edin!Bakın! İşte bildiğimiz kemik bunlar!" Diyerek çırpınıyordu adam. İşçiler de gerginlikle birbirlerine bakıyordu. Ömer Bey, korkuyla ellerini az ve gri olan saçlarına götürdü. Sesi titriyordu.
"Nasıl olur? An...Anlamıyorum!" dedi.
"Biliyorum efendim. Ben de inanamıyorum. Kazı yaparken sert bir şeyler kepçeye gelince daha da derine indim. Sonra dikkatle bakınca kemikler olduğunu anladım. İnsan kemiklerine benziyor! Korkunç bir şey efendim!"
Daha sonra Ömer Asaf Bey, tedirginlikle işçilerden birine polisi arattırdı. İhbarda bulunuldu. Kendi hayatının karanlık olduğunu düşünürken, başka bir karanlık hayata mı rastlamıştı?
Bunu polisler geldiğinde öğrenecekti...
×××
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN MELODİSİ (Ara Verildi )
أدب المراهقينKAYIP BİR YÜZÜN ARDINDAKİ ACI GERÇEKLER...En fazla ne kadar saklarsın? Kaybolduğu düşünülen genç bir kızın geçmiş perdesi nelere mâl olur? Kanlı bir geçmiş... Gerçekler kış uydusundan uyanıp yavaş yavaş karanlık yüzünü göstermeye başladığında adeta...