"...kalk, iki gözüm, iskeleye geldik. Günün birinde ya çıldıracağız, ya da dünyaya hakim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulmaya çalışalım ve parlak istikbalimizin şerefine birkaç kadeh içelim."
***
"Hislerim beni şimdiye kadar asla aldatmamıştır. Müthiş bir şey oldu veya olacak. Şurada gördüğüm genç kız, bana, daha dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kainatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi. Sana nasıl anlatabilirim? 'İlk görüşte deli gibi aşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum!' gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söyleyecek sözüm yok. Hatta burada seninle nasıl durup çene çaldığıma hayret ediyorum. Bundan sonra ömrümün bir dakikasının bile ondan uzakta geçmesi, benim için ölüm demektir..."
***
"Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boynuna sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil... İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum."
***
"...Ömer haykırır gibi tekrarladı:
'Evet, evet onun korkusu... İçimde bu ürkek dünyayı yaratan onun korkusu... Ben bu değilim... Ben başka bir şeyler olacağım... Yalnız bu korku olmasa... Hiçbir şeyi bana tam ve iyi yaptırmayacağına emin olduğum bu şeytandan korkmasam..."
Emin Kamil başını sallayıp gözlerini sinirle kırpıştırarak:
'Neden kızıyorsun? Neden şikayet ediyorsun?' dedi. 'İçinde şeytan dediğin o şeyin en kıymetli tarafın olmadığını nereden biliyorsun? Sizin gibi beş hissinden başka duygu vasıtası olmayanlar bu daimi korkudan kurtulamazlar. Asıl sebep ve illetlere varabilseniz göreceksiniz ki en zayıf tarafımız dışımjızdadır. Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir."
***
" 'Bilhassa işi derhal ciddiye alıp felsefesini yapmak hususunda müştereksiniz... Hala bizim Ömer'i öğrenemediniz. Küçük bir şey onu muazzam heyecanlara götürebilir. Küçük bir yaprağın arkasında bir dünya gördüğünü zanneder de koca dünyayı görmeden yaşar, içinde bir türlü aslını öğrenemediği bir kainat bulunduğuna kanidir.' Sonra Ömer'e dönerek ilave etti:
'Hayata, realiteye, menfaatlerine döndüğün zaman içinde ne şeytan kalacak ne peygamber... Vücudunun ve ruhunun ne kadar basit bir makine olduğunu öğren, istediklerini tayin et ve bunlara doğru azimle ilerlemeye başla...göreceksin!' "
***
"Hayat sahiden yaşanmaya değmeyecek kadar küçüklükler ve bayağılıklarla dolu!"
***
"Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızdaki düşünceler neye yarardı?"
***
"İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatları görmekten kaçmak itiyadı var..."
***
Sabahattin Ali... İnsan ne diyebilir ki? Yemin ederim, şu an bu kitabın -hatta yazarın tüm kitaplarının- o can alıcı güzelliğiyle ilgili iyi şeyler yazmaya bile utanıyorum. Ne haddime! Çok ciddiyim, ne haddime!
Tek diyebileceğim şey, karakterlerin iç konuşma ve hesaplaşmalarıyla kendinizi, çevrenizi bulup üzerine düşünebileceğiniz bir kitap. Karşımıza bir ayna konmasından bile daha kötü oluyoruz elbette, çünkü 'şeytanlar' karşımızdaki aynada değil, 'içimizde'.
-kedipijamalikiz