rutin bir akşamdan sonra yatıp uyuduk. okula gittiğimde mahide sırada tek oturuyordu. gülerek baktı yüzüme. bende gülmeye çalışarak baktım ona. dün başka birla birbirimizi getirmekle meşguldük. şimdiyse mahide ye bakıyordum. dramatize etmenin anlamı yok dedim. sırama geçtim. cemil gelmemişti furkansa sırada oturuyordu. selamlaştık . mahide arkasını döndü.
-naber
+iyi sen
-bende iyiyim.
+şimdi ne demeliyiz. çünkü gizli olsun dedin.
-evet. çıkışta bekle beni. dolaşırız.
+tamam.
gizliden kasıt neydi anlamadım. herşeyi açık açık konuşuyorduk nihayetinde.
o gün okulda bir şey olmadı. kızlar basit tartışmalar yaşadılar. "seni kaltak seni demek o çocuğa verecektin falan diyenler vardı. ve nihayet gün bitti. sonra geliyorum beyler.çıkışta mahide okulun dışında beni bekliyordu. kendisinin yanına gittim. tokalaştık kızla. bildiğin elleri uzattık satıyor musun satmıyor musun der gibiydik. ama buna da şükür şimdi düşünüyorum da saprtacus ve crixus gibi tokalaşsak daha mı iyiydi, öyle bir şey olsa ben o gazla bunu yere atar ardından "getirim o neavia huursunu " diye bağırırdım. gannicusa yaptığı muallaklikler hala kalımda.
mahide ile tokalaştıktan sonra biraaz dolaşıp bir banka oturduk. ama sadece oturduk , yani bir hayat belirtimiz falan yoktu. daha sonra mahide elimi tuttu ve güldü. sonra yüzüme bakmaya başladı. ne bekliyordu bilmiyorum. ona gülmek zorunda değildim. tam tersi bu yapay hareketleri sinirimi bozmuştu. yine de dudaklarımı uzatıp alt dudağıyla çenesini karışık şekilde öptüm. bu iyice gülmeye başladı. galiba gibsem kız saba tümer bülent ersoy karşımı bir şeye evrilirdi.zaman kavramı yok olmuş gibiydi. hep aynı anın içine hapsolmuştuk ve o bana gülümsüyor ben ne yapsam diye düşünüyordum. yukarıdan bir ufo falan düşseydi daha zevkli olurdu.
en sonunda dayanamadım en azından sessizlik gibtir olup gitsen diyerek konuşmaya başladım:
-mahide hep böyle mal gibi oturacak mıyız?
+hehe ne yapalım başka?
-ne istersen yapabiliriz, yapmak istediğin bir şey yok mu?
+bir şeyler yiyebiliriz biraz açım aslında.
elimi pantolon cebinin üzerine attım. kağıt bir para vardı. 5 liraydı sanırım. ve okulda harcamadığım halde 5 liram vardı. okula para arkaürmeyenlerin yanında iyi durumdaydım ama yiyeceğimiz şeye göre param yetmeyebilirdi.
-ne yemek istersin?
+tost olur.
-tamam gel.
ayağa kalkıp yürümeye başladık. elimi tuttu birden. yine baktım kendisine. yine sırıtıyor. dünya da o kadar insan açlıktan ölüyordu her türlü savaş felaket yaşanıyordu ve bu kız amelia nın istanbul şubesi gibi gülüyordu.
15 dakika kadar oldu yürüyeli. ben ne yapacağımızı unutmuştum.
-zapa tostçunun yerini biliyor musun?
olley demek gelmişti içimden. en azından olayı öğrenmiş oldum.
etrafa bakmaya başladım tostçu var mı diye. en sonunda küçük bir büfe buldum.
masaya oturduk ve iki tabure çektik. 5 dakika oldu sipariş yok bir şey yok. kızla salak salak birbirimize bakıyoruz. brad pitt gibi bir tipim olsa herhalde kız hayatın sonuna kadar karşımda dikili dururdu. bense sümüklerimi çekiyordum karşısında.
-mahide ne istiyorsun?
+hiçbir şey.
-tost istemiyor muydun?
+aa evet sucuklu.
-içecek.
+kola.
adama seslendim bir sucuklu bir kola diye. kafasını gülerek sağa kaydırdı "sucukludur tabi" gibi. ne arka insanlar var. bu sayede bana para yetmiyordu. neyse izlerdik kızı. fakat bugün öpüşürsek falan berbat olurdu. kim bir sucukla öpüşmek ister ki? ben mangal da bile sucukla ancak zorakiyse münasebete girerim. yani çok aç kalırsam yerim anlamında.
kız önündekileri bitirdikten sonra kalktık. 3.5 lira tutmuştu. çıkarken bu muallak büfeci yine seni seni gibi bir bakış attı. hayda der gibi bir bakış attım. iyidir iyi gibi bir bakış attı. dükkanın batsın huur çocuğu gibi bir bakış attım. mahide ile tekrar yola koyulduk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16 yaş sendromu
Teen FictionHikaye bir ergenin 16. Yaşını anlatıyor karakterimizin adı: zapatistamg