Bedeni sonbaharda rüzgara yakalanmış bir yaprak misali savruluyordu. Ailem dediği insanlar bunca yıl bir yalanın içinde mi büyütmüştü onu. Ne yapacaktı şimdi? Bu gerçekle nasıl yaşayacaktı? Nasıl bakacaktı bu insanların yüzüne? Bunca yılın aldatılmışlığını nasıl sindirecekti? Gece karası gözleri yaşadığı elemi nasıl gizleyecekti? Zihninde içini sıkan binlerce soru yer edinmişti. Yapabilir miydi ? Öğrendiği gerçeğe rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir miydi ? Yıllarını bir yalanın üzerine kurmuş olan bu insanlara güvenip, sırtını dönebilir miydi bu saatten sonra ? Elleri, ayakları, hatta nefesi dahi titriyordu. Çöktüğü basamaklardan usulca doğruldu. Sessiz adımlarla odasına koştu. Aklını toparlayabilmek için düşünmesi gerekiyordu. Çocukluğundan bu yana yaşadığı her şey film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Şimdi daha iyi anlıyordu anne dediği o kadının ufacık hatalarında bile onu hiç acımadan nasıl cezalandırdığını ve babam dediği adamın tüm bu haksızlıklara neden göz yumduğunu. Bir el boğazını sıkıyordu sanki, boğulacakmış gibi hissediyordu. Zar zor toparladığı bedenini pencerenin önüne attı ve camı sonuna kadar açtı. Derin derin nefesler alıp sakinleştiğinde ne yapacağına karar vermişti. Gidecekti buradan. Bu günah kokan evden, yalanlarla örülü bu taş duvarlardan kaçacaktı. Rabbinden başka kimsesi yoktu bu saatten sonra. Bu eve ilk getirildiği gün nasıl kimsesiz zavallı bir kızsa, şimdi de öyle tek tabanca çıkıp gidecekti bu bataklıktan.
******
"Günaydın Hayal hanım " diyen sesle başını yerden kaldırıp tebessüm etti.
" Günaydın Nermin teyze " dedi içtenlikle. 50 yaşlarındaki bu tonton kadın, kendini bildi bileli bu evde onlara hizmet ediyordu. Şimdi Zerrin hanım ona yine teyze diye hitap ettiğini duysa " o bizim çalışanımız, yüz göz olma " diye saatlerce nutuk çekerdi.
"Anneniz ve babanız bahçede, kahvaltı için sizi bekliyorlar" diyen sevimli kadına buruk bir tebessümle teşekkür edip bahçe kapısına yöneldi. Anneniz ve babanız hitabı ilk defa kalbinde böyle acı bir his uyandırmıştı. " Günaydın kızım " diyen sözde babasına yarım ağız bir karşılık verdikten sonra masada ki yerini aldı. Zerrin hanımla da mesafeli bir günaydınlaşma merasimi yaşamış ve ardından sessizce kahvaltısıyla ilgilenmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra tabağında ki bakışlarını sessiz bir şekilde kahvaltılarını yapan ve dün itibariyle gerçek ailesi olmadığını öğrendiği insanlara çevirdi. Boğazını temizledi ve umursamaz bir tavırla " tayinim çıktı. Bir kaç gün içinde gidiyorum" dedi. Sanki söylediği çok olağan bir şeymiş gibi sözleri bittiğinde rahat bir şekilde arkasına yaslandı. Gözleri, biri şaşkın diğeri öfkeli iki bakış arasında mekik dokuyordu. Saniyeler sonra Zerrin hanım tıpkı bakışları gibi öfkeli bir sesle " bu da ne demek oluyor? " diye sertçe çıkıştı. Zerrin hanımın dik bakışları onu rahatsız etse de bir an bile ayırmadı bakışlarını en kötü anılarının mimarı kadından. Umursamaz bir tavırla omuz silkti ve " duydunuz işte, tayinim çıktı ve en kısa sürede buradan ayrılıyorum " dedi. Zerrin hanım bu defa bakışlarını kocası Cengiz beye çevirdi ve " ne saçmalıyor bu kız Cengiz, birşey söylemeyecek misin ? " diye sordu. Cengiz bey sakin bir şekilde Hayal 'e çevirdi bakışlarını. " Bu da nereden çıktı şimdi Hayal ? Bu konuyu daha önce konuşmuştuk. İhtiyacın olmadığı halde mesleğini yapmana birşey demiyoruz. Ama bize danışmadan böyle bir karar almak da ne demek oluyor " diye sordu. Saklamaya çalışsa da genç kız sesinde ki bariz öfkeyi hissetmişti. Koskoca Cengiz Kervancı ' ya itaatsizlik etmek kimin haddineydi. Hiç istifini bozmadan sırtını yasladığı sandalyede daha rahat bir pozisyon aldı ve bakışlarını karşısında sinirden delirmek üzere olan ikilinin üzerinde gezdirdi. Ardından rahat bir tavırla " neden bu kadar abarttığınızı anlamıyorum. Ben yetişkin bir insanım ve bu benim mesleğim. Görevimi nerede icra etmem gerekiyorsa tabi ki oraya gideceğim" dedi. Kısa bir sessizliğin ardından Cengiz bey " neresi ?" Diye sordu. Genç kızın ağzından " Sinop" kelimesi çıktığı anda Zerrin hanımdan bir itiraz nidası daha geldi.
" Olmaz. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Hem orası çok küçük bir şehir. Bunca yıl alıştığın bu yerden çok farklı. Ayak uydursan bile çabuk sıkılırsın. Baban bir yolunu bulur durdurur bu tayin işini merak etme sen " Hayal oturduğu sandalyede biraz öne kaydı ve hayatında ilk defa onlara böyle sert bir üslupta karşılık verdi.
" Tayinim durdurulmayacak ve ben en kısa sürede o küçük şehre gidip tek başıma bir hayat kuracağım. Böylece sizde, görünümü ile sizi cemiyet hayatınıza rezil eden ayak bağınızdan kurtulmuş olursunuz " sözleri sona erdiğinde yerinden hızla kalktı ve tek bir şey daha söylemelerine fırsat vermeden oradan ayrıldı. Sabah sabah sinirleri çok yıpranmıştı ve sakinleşmek için nereye gitmesi gerektiğini biliyordu. Tüm bu sahteliğe rağmen hayatını değiştiren ve güzelleştiren insanlar da vardı. Hiçbir kan bağı olmamasına rağmen onu canı gibi seven, ona bunca yıl dedelik yapan o yaşlı adam gibi... Canı ne zaman sıkılsa, başı ne zaman dara düşse ilk ona koşardı. Önceleri içi boş bir başak tanesiydi. Dedesi onu işledi, büyüttü ve içi dolu, başı dik bir hale getirdi. Onun sayesinde Allah 'ı tanımış ve onun emrettiklerini öğrenmişti. Günah çukurunda debelenirken dedesi elinden tutup onu düştüğü bu bataktan çıkarmıştı. Son üç yıldır başında gururla taşıdığı ayeti ve onu haram dolu bakışlardan koruyan feracesi yüzünden ailesi bildiği insanlar ona yapmadıkları eziyeti bırakmamışlardı. Onların günah kokan hayatlarına aykırı bir duruşu vardı. Ve bu durum kibir kuyusunda kaybolmuş o iki kendini bilmez için katlanılamaz bir şeydi. Neyse ki yakında tamamen kurtuluyordu nefsin oyunlarına yenilmiş bu günahkar insanların esaretinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNLÜMÜN KIBLESİ
SpiritualitéBir insanın çocukluğu onun kaderi olabilir mi? Kaderleri ana rahmine düştükleri an bir yazılmış iki yürek... Aynı gün aynı saatlerde dünyaya ve birbirlerine merhaba diyen iki minicik kalp... Yıllar sonra birbirlerine yanacaklarını bilmeden henüz ço...