~İsim~

97 6 0
                                    

Sabah olduğunda, taze anneler çoktan kendileri için hazırlanmış olan özel odalarda dinlenmeye alınmıştı. Bebeklerini beklerken heyecan içindelerdi. Neyse ki hasret uzun sürmedi ve odaya alınmalarının üzerinden kısa bir vakit geçtikten sonra iki güzel anne de bebeklerine kavuştu. İki küçük bebek annelerinin şefkat dolu sıcaklığına kavuştuğunda, babalarının heyecan dolu hayran bakışları altında çabucak uykuya dalmıştı. Ömer ve Damla çiftinin ikinci çocukları olduğu halde bu duyguyu ilk kez yaşıyormuş gibi heyecanlılardı. Damla sanki annelik duygusunu ilk kez tadıyormuş gibi yoğun duygular içerisindeydi. Ravza ve Asaf'ın ise ilk kez tecrübe ettikleri bu duygu yüzünden yaşadıkları heyecan anlatılamayacak kadar büyüktü. İki acemi anne, baba oğullarından gözlerini bir an olsun ayırmıyordu ve bu güzel hediyeyi onlara nasip ettiği  için  Allah ' a her solukta şükrediyorlardı. Bu küçük adam, kimsesizliğin acısı ile kavrulan yaralı yüreklerine daha şimdiden şifa olmuştu. Yuvaları artık neşeyle ve mutlulukla dolup taşacaktı. Sonunda gerçek bir aile olmuşlardı.

Öğleden sonra Damla ve Ömer çiftinin kaldığı odanın kapısı tıklatıldı ve  oğulları Yusuf ' la birlikte arkadaşları Reyhan içeriye girdi. Reyhan yatağında minik kızı ile ilgilenen arkadaşına gözleri dolu dolu baktı. Damla onun hem yakın arkadaşı, hemde oğlunun süt  annesiydi. Doğumdan kısa bir süre sonra Reyhan ' ın sütü kesilince Damla  küçük Selim 'i emzirmeyi teklif etmiş ve bu durum iki aile arasındaki yakınlığın perçinlenmesine vesile olmuştu. Reyhan'ın ona duyduğu minnet sonsuzdu. Sayesinde bebeği anne sütü ile büyümüştü. Damla'da bu durumdan ötürü oldukça mutluydu. Artık oğulları Yusuf'un  bir süt kardeşi olmuştu. 
" Tebrik ederim canım.  Allah analı babalı büyütsün. Yusuf çok huysuzlanınca bir an önce onu küçük kardeşi ile tanıştırmaya getirelim dedik " derken yüzünde sevecen bir gülümseme vardı. Damla  arkadaşına minnetle baktı. Onlar da olmasa oğlunu gecenin o saatinde kime emanet edeceklerdi. Reyhan 'ın kucağında bir  annesine bir  kucağındaki minik bebeğe bakan Yusuf " an-ne,  be-bek " diyerek çırpınıyordu.  Damla yerinden hafifçe doğruldu ve şefkatli kollarını oğluna uzattı. Onu kucağına bastırıp defalarca öpüp kokladı.
İlk kez oğlundan ayrı bir gece geçirmişti ve o bir gecede dahi onu o kadar çok özlemişti ki, Allah'tan bir keder gelmediği müddetçe bir daha onu yanı başından ayırmamaya ant içmişti. Ömer, annesinin kucağına sığınmış masumca etrafa bakınan oğluna yaklaştı. Onu öpüp kokladıktan sonra, kızını kucağına alıp abisi ile tanıştırdı. Yusuf  minik bebeğin yanağına dokundu ve anne babasına bakarak " be-bek " dedi ve ardından kendini göstererek " a-bi " diye heceledi. Henüz abilik kavramına dair en ufak bir fikri dahi yoktu ancak o ufacık kalbi bu duyguyu biliyormuş gibi çarpıyordu. Kardeşinden ayırmadığı bakışları ve etrafını süzen şaşkın halleri ile  o kadar şirin görünüyordu ki, odada bulunan herkes ona tebessümle bakıyordu. Kısa bir süre sonra Adem ' de kucağında oğlu Selim ile odaya gelip arkadaşlarını tebrik etmiş daha sonra yan odada kalan Ravza ve Asaf çiftini de tebrik ederek hastaneden ayrılmışlardı.

 Ömer ve Damla akşam saatlerinde taburcu olacakları için Yusuf ' un yanlarında kalmasını uygun görmüşlerdi. Dün geceye kadar üç kişilik bir aile iken bugün evlerine tam dört kişi olarak döneceklerdi. 9 aydır heyecanla bekledikleri prensesleri çok şükür aralarına katılmıştı.

Damla kendini iyi hissettiğinde yan odada kalan arkadaşının yanına gitmek için ayaklandı. Ravza'nın ilk kez tanıştığı bu duygu yüzünden neler hissettiğini tahmin edebiliyordu ve  mutluluğunu paylaşmak için oldukça sabırsızdı. Damla kapıyı çaldıktan sonra araladığı kısımdan kafasını uzatıp şirin bir şekilde " misafir kabul ediyor musunuz  ? " diye sordu ve arkadaşlarının onayından sonra kızı ile birlikte içeri girdi. Hemen ardından Ömer'de Yusuf ile birlikte gelmişti. Damla arkadaşının yatağına yaklaşıp kızını annesinin yanında sessizce yatan bebeğin yanına yatırdı.  İki bebek birbirlerinin varlığını hissetmiş gibi o anda gözlerini açıp birbirlerine baktılar. 
" Sanırım bu iki bücür birbirine çok bağlı iki arkadaş olacak,  baksanıza nasıl da bakışıyorlar " diyen Ravza ' ya kocasından cevap geçikmemişti.
  " Bence  aynı anda dünyaya gelmeyi planladıklarına göre, zaten çok önceden anlaşmışlar " Asaf'ın bu söylediği hepsini gülümsetmişti. Kısa bir sohbetin ardından Asaf bir anda aklına gelen ayrıntı ile şaşkınca soludu.  " Farkında mısınız çocuklarımızın hala bir ismi yok. Siz bir karar verdiniz mi? Bu güzel kızın adı ne olacak ?  " Damla aslında bir çok isim düşündüklerini ancak şu an aklına birşey gelmediğini söylediğinde Asaf gülümsedi ve  " eğer kabul ederseniz benim  aklımda güzel birşeyler var " dedi. Tüm bakışlar ona döndüğünde, omuzlarını dikleştirip, gülümsedi. Herkes merakla ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.
" Bu iki bücür madem güneşin doğuşu ile dünyaya geldi ben derim ki isimleri Doğan ve Güneş olsun "  Ravza " bence bu harika " diyerek kocasını onayladı.  Damla kızına bakarak " hiç düşünmemiştim ama çok güzel bir isim, kızımıza çok yakıştı bence"  dedi ve  ardından kalbinden kopup gelen bir şefkatle mırıldandı.  " Bizim Güneşimiz "  Konuşulanları sessizce dinleyen Ömer ' e döndü tüm bakışlar bu defa.  Sessizliği, ne düşündüğü konusundaki merakı artırmıştı. Ömer arkadaşına yaklaşıp omuzunu  dostça sıktı ve " aferin sana, sonunda zevzeklik dışında mantıklı bir iş yaptın. Bende çok beğendim güzel kızımın ismini" dedi. Ona laf sokmadan duramıyordu.

İsmine tezat kapkara saçları ve gözleri olan kızına şefkatle baktı. Daha sonra  oğlunu karısının kucağına bırakıp kızını kucakladı.
" Hadi o zaman isimlerini okuyalım  " dedi. Asaf ' ta karısına yaklaşıp oğlunu kucağına aldı. iki genç baba çocuklarının kulağına ezanlarını okuyup,  isimlerini seslendirdi.  Ardından taze annelerin dinlenmesi için odalarına geri döndüler. İki minik yavru sonunda isimlerine kavuşmuştu.

Nasıl ki doğan güneş yeryüzünü aydınlatıyorsa bu iki melekte onların dünyalarını aydınlatmıştı. Onlara bundan daha çok yakışacak bir isim düşünmek aptallık olurdu.

***

Henüz akşam olmadan evlerine dönmüşlerdi. Damla kızını yatak odasına yerleştirdikleri küçük beşiğe yatırdığı sırada Yusuf minik paytak adımlarla yanına yaklaştı. Damla onu kucakladı ve yatağa uzandı. Oğlu özlemle kucağına sokulduğu sırada kocası kapıda göründü. Elindeki çantaları bir kenara bırakıp yanlarına vardı ve her ikisinin de yanağına birer öpücük kondurup yatağın diğer ucuna uzandı. Yusuf gözlerini kapatır kapatmaz annesinin koynunda uyuyakalmıştı. Damla ona ve beşikte yatan kızına şefkatle baktı. İkisine de yetebilecek miyim sorusu içinde bir yerlerde huzursuz bir hissi büyütüyordu ama şimdilik bunu düşünmek istemiyordu. Ailesinin yeni üyesi ile ilk günlerinin tadını çıkarmak istiyordu. Kocası ile yaptıkları şükür dolu kısa konuşmanın ardından yorgun bedenlerini uykuya teslim etmişlerdi.

***

Ravza ve Asaf çiftinin evinde de benzer bir manzara yaşanıyordu. Ne Ravza ne de Asaf gözlerini küçük bebekten ayıramıyordu. " Ne kadar masum öyle değil mi? Tıpkı bir melek gibi" Asaf'ın sözleri üzerine Ravza sıcacık bir tebessümle gevşedi. "Gibisi fazla babası, melek o zaten." Dediğinde, Asaf heyecanla titredi. O artık babaydı öyle değil mi? Bu kelimeyi duyabilmek için ne çok beklemişti. Karısını kucakladı ve bu duyguyu ona yaşattığı için bininci kez teşekkür etti. Küçük bebeği yatağın ortasına koyup iki yanına uzandılar. Asaf ona zarar veririm endişesi ile mümkün olan en uzak köşeye kıvrılmıştı ancak Ravza onun aksine bebeğinin kokusunu soluyabileceği kadar yakın bir mesafede yatmıştı. Genç anne bebeğinin teninden yayılan cennet kokusu ile yorgun gözlerini huzur içinde yumduğunda, ömrünün geri kalanında bu kokudan bir an dahi ayrı kalmamak için binlerce dua mırıldanmıştı.

GÖNLÜMÜN KIBLESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin