Uyandığında bir odadaydı. Etrafa hakim olan pembe renge bakılırsa burası genç bir kızın odasıydı. Neler olduğunu hatırlamak için gözlerini yumdu ve zihnini toparlayabilmek için birkaç saniye öylece bekledi. Evin kokusu, o kadının hüzünlü bakışları, Kızım deyişi... Her biri zihninde yankılanan bir karmaşaya dönüştü. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Derin soluklar alarak göğsünde ki sıkışıklığı hafifletmeye çalıştı. Bu his aklı ile oynuyordu. Bu şehir, bu mahalle, bu insanlar ve bu ev... Her biri zihnini eşeleyen kocaman bir soru işaretiydi ve içinden bir ses devamlı o soru işaretinin cevabı da sende saklı diyordu.
Onu bu odaya kimin taşıdığını merak ediyordu. Galiba bir tahmini vardı. Öyle mahcup hissediyordu ki, şimdi o genç adamla nasıl yan yana gelecekti hiç bilmiyordu. İki gündür vermediği zahmet kalmamıştı. Kim bilir hakkında neler düşünmüşlerdi.
Uzandığı yataktan usulca doğruldu. Gözleri hızla etrafı taradı. Okunan Kur'anın sesi kulaklarına geliyordu. Ancak henüz bu odadan çıkmak için kendini hazır hissetmiyordu. Olduğu yerde bir süre daha oturup etrafa bakmaya devam etti. Çalışma masasının üstünde gördüğü çerçeveler dikkatini çekince yakından bakmak için ayaklanıp masaya yaklaştı. Kalabalık bir aile resmini eline alıp incelemeye başladığında, gördüğü küçük kız çocuğu ellerinin titremesine neden oldu. Bu nasıl olabilirdi! Günlerdir rüyasında gördüğü, ondan yardım isteyen o küçük kızın bu çerçevede ne işi vardı? Hayır hayır doğru soru bu değildi. Kendine asıl sorması gereken o küçük kızın neden günlerdir onun rüyalarına misafir olduğuydu. İrkildi ve şaşkınlıkla soludu. Bu bir tevafuk muydu? Cevapsız sorular karmaşık zihnini iyiden iyiye sarmıştı.
Dalgın bir şekilde resmi incelerken kapı açıldı ve Derya yanında kendisiyle aynı yaşlarda olan genç bir kızla içeriye girdi. Hayal ne olduğunu anlamadan genç kız bir anda yanına yaklaştı ve kollarını boynuna doladı. Şaşkınlığını üzerinden atabildiği an kıza karşılık verdi ve aynı samimiyetle onu kucakladı. Geri çekilen genç kız yüzünde tatlı bir tebessümle " merhaba ben Masal, bu evin en küçük üyesiyim" diyerek kendini tanıttı. Ardından nazik bir şekilde geçmiş olsun dileklerini sundu. Ve "Daha iyi misiniz ? " diye sormayı da ihmal etmedi. Hayal karşısında ki bu cıvıl cıvıl konuşan kıza büyük bir tebessümle baktı ve " bende Hayal, teşekkür ederim küçük hanım, iyiyim " diyerek karşılık verdi. Derya ikiliye yaklaşıp Hayal' in önünde durdu. " Bizi çok korkuttun Hayal abla, ne oldu birden anlamadık" dedi. Hayal kafasını salladı. " Bilmiyorum güzelim, sanırım tansiyonum düştü. Ama şimdi iyiyim merak etmeyin" dedi. Ardından" Kur'anı da kaçırdım " diye hayıflandı. Derya gülümsedi.
" Merak etme hoca gitti ama birazdan abim de birkaç sure okuyacak onu dinlersin. Hem abimin sesi çok güzeldir, eminim çok beğeneceksin" dedi. O an genç kız dün camide duyduğu sesi anımsadı ve kalbinin ritmi bir anda hızlanmaya başladı. Odadan çıkacakları an avuçlarının arasında duran çerçeveye baktı ve onu yerine koydu. Hemen yanında duran çerçeveyi işaret ederek" bu küçük çocuklar kim ?" Diye sordu. Aslında merak ettiği yalnızca o küçük kızdı. Şaşkınlığı halihazırda devam ediyordu ancak bunu ustalıkla gizliyordu. Masal buruk bir ifadeyle resme baktı ve en büyüğünden başlayarak resimdekileri tanıttı. Diğerlerinden daha büyük olduğu belli olan uzun boylu çocuğu gösterip " bu abim Yusuf" dedi. " Yanındaki Doğan abi, diğeri de ablam Güneş " Masal'ın bulutlanan gözlerinden anladığı kadarıyla bu dua o kız için okunuyordu. İyice allak bullak olmuştu. Ölmüş bir kızın neden rüyalarına girip ondan yardım istediğini anlayamıyordu. Normalde gördüğü rüyalara pek takılmazdı ancak aynı rüyayı üst üste gördüğü için bir türlü aklından çıkaramıyordu. Ve artık Güneş 'e ne olduğuna dair hissettiği merak daha da büyümüştü. Ancak nemli gözlerle ona bakan bu güzel kızı daha fazla üzmek istemediği için, hiçbir şey söylemeden sessizce çerçeveyi aldığı yere bıraktı ve kızlarla birlikte odadan çıktı. Bayanların bulunduğu odaya girdiklerinde Ravza hemen ayaklanıp yanlarına geldi ve iyi olup olmadığını sordu. Hayal hafif bir tebessümle teşekkür edip ona gösterilen yere oturdu. Gözleri istemsiz olarak bayılmasına neden olan o bakışları arıyordu. Ancak Damla ' nın şu anda kimseyi görecek hali yoktu. Kalbinin ağrısı gözünü kulağını tıkamıştı. Yavrusunu kaybettiği o günden sonra her yıl dönümünde mutlaka onun için Kur'an okutur, konu komşuya helva dağıttırırdı. Elinden gelen başka hiçbir şey yoktu. Geçen yıllar acısını bir nebze dahi azaltmamıştı ancak en azından bu şekilde içi bir parça huzur buluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNLÜMÜN KIBLESİ
SpiritualitéBir insanın çocukluğu onun kaderi olabilir mi? Kaderleri ana rahmine düştükleri an bir yazılmış iki yürek... Aynı gün aynı saatlerde dünyaya ve birbirlerine merhaba diyen iki minicik kalp... Yıllar sonra birbirlerine yanacaklarını bilmeden henüz ço...