Sadece yorgundum. Tüm bu düzen içinde, tüm bu öğretilmiş alışkanlıklar içerisinde sadece yorgundum.
Yorgunluğum fiziksel değildi ama. Ruhum o kadar yorgundu ki, bu yorgunluk bedenime yansıyor ve kolumu kaldıracak dermanı bulamıyordum. Yorgundum işte. Yorgun, yılmış, uykuya bile kolayca dalamayan sorunlu bir adama dönüşmüştüm birden bire. Annem hemen yanımdan seslense duymuyordum. Ya da sadece duymak istemiyordum.
Kendimi en iyi yapabildiğim şeyin, hemen mahallemizin sonunda ki terk edilmiş, yıkık dökük evdeki kedileri beslemek olduğuna inandırmıştım. Dertlerimi anlatabileceğim tek varlığın oradaki siyah yavru kedi olduğuna inanmıştım. Onu yanıma almak istiyordum fakat bir Annesi vardı ve onu Annesinden ayırmak istemiyordum.
Annemden bir kez ayrılmıştım ve kendimi kontrol edebilecek yaşta olsam da çok kötü hissetmiş, kendimi çok yalnız hissetmiştim. Bunu minicik bir kedi yavrusuna yapmak istemiyordum.
Her gün onlar için su ve yiyecek bırakıyordum. Birlikte mutlu ve o evin içinde de güvendeydiler.
Yatağımda doğrulup içimde sebepsizce oluşan boşluğu anlamladırmaya çalıştım. Gece yarısıydı ve oluşan o sebepsiz boşluk uyumama engel oluyordu.
Yatağımda bağdaş kurup yere attığım gri polarımı üstüme geçirdim bu gece yatağa girdiğimden beri çok soğuktu. Bi' ihtimal yağmur yağıyordur diye yatağımdan kalkıp pencereye yürüdüm.
Perdeyi çekip, pencereye hafifçe çarpan yağmur damlalarını gördüğüm de gülümsedim.
"Hyunjin? Yağmur mu yağıyor?"
"Evet, Hyung." Chan Hyung, Annem ve ben birlikte yaşıyorduk. Chan Hyung ve Annem bize Babamdan kalmış, yükselmekte olan şirketimizi yönetiyorlardı. Bense kitaplarla boğuşan bir lise öğrencisiydim. Bilmiyorum belki de o yağmurlu günden sonra başlamıştım her şeyden nefret eden biri olmaya.
Babamı ben 15 yaşındayken kaybetmiştik, ölüm nedeniyse otobanda yağmurlu bir gece de arabasıyla giderken, direksiyon hakimiyetini kaybeden bir kamyon şoförünün Babamın arabasına çarpmasıymış.
Hastaneye götürüldüğünde o solgun ve bembeyaz yüzünü görmüştüm ve saatlerce dışarıda yağmur altında ağlamıştım.
İlk iki sene boyunca yağmurun vücuduma değmesinden o kadar çok korkmuştum ki, kendimi evin tek penceresi olmayan yerine yani bodruma kilitleyip yağmur dinene kadar yüksek sesle müzik dinliyordum.
18 yaşıma girdiğimden beriyse her yağmur yağdığında kendimi dışarı atıyordum. Yağmurun ve yağmur sayesinde ortaya çıkan o ıslak toprak kokusunun büyüsünü keşfetmiştim. Bir an da en güzel kaçış yolum oluvermişti ve hiçbir fırsatı kaçırmadan değerlendirmeye başlamıştım.
Yağmur artık benim için ruhumu dinlendiren efsunlu bir iksirdi.
*
Sizi seviyorum, kendinize cici bakın~
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.